Ekonomik okuryazarlık

Tülin Yalman 26 Ara 2025

Tülin Yalman
Tüm Yazıları
Klasik olacak ama evet yılın son yazısı bu yazı... Koca bir seneye, 2025'e veda etmeye hazırlanıyor tüm dünya, son 5 gün...

Eskiden önemli dergiler yıllık almanak hazırlar, yılın son sayısı ile beraber verilirdi.

Alır saklardım almanağı, dönüp dönüp bakardım ne olmuştu diye…

Şimdi herkes, hepimiz yaşayan almanak olduk.

Her bir saniyesi gündemden düşmeyen haberlerin Almanaklarıyız hepimiz...

2025 yılı, küresel ekonomi açısından hem beklentilerin hem de risklerin çakıştığı bir döneme dönüşüyor.

Dünya ekonomik gündemi bu yıl, büyüme tahminlerinde oynaklık, tedarik zinciri kaymaları, korumacı eğilimlerin yeniden yükselişi ve jeopolitik risklerin ekonomik dopingiyle şekillendi.

Amerika Birleşik Devletleri’nin dış ticaret politikalarındaki dönüşüm, küresel ticaret akımlarını sadece hacimsel olarak değil, aynı zamanda coğrafi yönelimler bakımından da yeniden tarif etti.

Bu eğilim, 1990’lar sonrası dönemde artan uluslararası entegrasyonun tersine bir seyir izleyerek ülkeler arası ticaret bloklarının farklılaşmasına zemin hazırladı aslında.

Özellikle Avrupa ile ABD arasındaki ticaret dengeleri ve Asya’daki üretim merkezlerinin rolü yeniden sorgulanır hale geldi.

Bu jeoekonomik dönüşüm, sadece büyük ekonomileri değil, küresel tedarik zinciri içinde yer alan orta gelirli ekonomileri de yeniden konumlandırıyor.

Enerji piyasaları bu yıl da küresel görünümün önemli bir belirleyicisi oldu. Fosil yakıt fiyatlarındaki dalgalanmalar ve yeşil dönüşüm yatırımlarının hızlanması, enerji arz güvenliğini yeniden ekonomik gündemin merkezine taşıdı.

Avrupa’da ve ABD’de sürdürülebilir enerji finansmanı ve yenilenebilir enerji altyapı yatırımları büyümesini korurken, gelişmekte olan pazarlar teknoloji transferleri ve sermaye akımları bakımından kritik eşiklerden geçiyor. Yapay zekâ ve dijital dönüşüm ise bu yapısal değişimin bir diğer anahtarı oldu; yatırım ve istihdama etkileri, özellikle finans, sağlık ve üretim sektörlerinde büyüme dinamiklerini yeniden şekillendiriyor.

Türkiye özelinde 2025, dış ticaret ve yatırım cephesinde karmaşık bir tablo çiziyor fazlasıyla.

Doğrudan yabancı yatırım akımları yıl içinde artış göstermesine rağmen, merkez bankası politikaları ve döviz dengeleri etrafında süregelen dalgalanmalar ekonomik aktörlerin karar alma süreçlerine doğrudan yansıdı. Türkiye’nin birçok stratejik sektörde dış ortaklıkları güçlendirme çabası, 2025 boyunca devam etti ve bu çabalar uluslararası ticaret platformlarında görünür oldu.

Bununla birlikte iç ekonomik dinamikler, yılın ikinci yarısında en çok konuşulan konu haline geldi: Asgari ücret.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bu hafta açıklanan karar ile

1 Ocak 2026’dan itibaren net asgari ücret 28 bin 75 TL olarak belirlendi.

Bu da önceki yıla göre yaklaşık %27 oranında bir artış anlamına geliyor.

Bu artış, birçok çalışan için nominal gelirde önemli bir yükseliş sağlar; ancak reel alım gücü bağlamında durum daha karmaşık.

Karışıktan da öte aslında.

2025 başında asgari ücrette yapılan artışın enflasyon karşısında eriyen alım gücü, yıl içinde ücretlilerin satın alma kapasitesini sınırlamıştı.

Yeni belirlenen rakam nominal olarak artmış olsa da enflasyonist baskı ve yaşam maliyetinin yükselen trendi göz önüne alındığında, pek çok asgari ücretlinin reel kazanç artışı sınırlı kalabilir.

Asgari ücret kararının iş dünyasına yansımaları da çetrefilli.

Üretim maliyetlerinde artış ve vergi dilimlerinin güncellenmesinin gerekliliği gibi konular, şirket temsilcilerinin gündeminde yer alıyor.

Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, bu tip maliyet artışlarının istihdam üzerindeki etkilerini yakından izliyor.

Peki bu tabloda 2026’da Türkiye ve dünyayı nasıl bekliyor?

Küresel ekonomi 2026’ya belirsizliklerle giriyor bunu bet söylemek en doğrusu.

Ancak büyüme eğilimleri tamamen durgunlaşmış değil.

Başta gelişmiş ekonomilerde olmak üzere merkez bankalarının enflasyonla mücadelede aldığı kararlar, finansal koşulların sıkılaştırılması ve sermaye akımlarının yeniden dengelenmesi 2026’da da gündemin merkezinde olacak.

Jeopolitik risklerin hâlâ büyüme beklentileri üzerinde belirleyici olacağı bir yıl bizi bekliyor; enerji, gıda ve teknoloji tedarik zincirlerine ilişkin kırılganlıklar hâlen ekonomik aktörlerin davranışlarını şekillendirecek.

Türkiye’nin 2026’da izleyeceği ekonomik yol haritası, büyük ölçüde makroekonomik istikrar, finansal piyasaların güvenilirliği ve üretim verimliliğini artırma stratejilerine bağlı olacak beklentisinde.

Döviz dalgalanmalarının kontrol altına alınması, enflasyonla etkin mücadele ve yurtiçi talebin dengelenmesi, ekonomik aktörlerin öncelikli hedefleri arasında yer almalı.

Ayrıca Türkiye’nin küresel ticaret ilişkilerini çeşitlendirme çabaları, bölgesel iş birliklerini güçlendirme vizyonu ve dış yatırım çekme kapasitesi, 2026’da da ekonomik performansı belirleyen önemli faktörler olacak.

Sonuç olarak, 2025 ekonomik anlamda “uyum ve dönüşüm yılı” olarak kayda geçerken, 2026 hem Türkiye hem de dünya için belirsizliklerin sınandığı hem de fırsatların değerlendirildiği bir eşik olmaya aday.

Asgari ücret başta olmak üzere ekonomi politikalarının günlük hayatı doğrudan etkilediği bu dönemde hem iş dünyası hem de çalışan kesim için ekonomik okuryazarlığın önemi giderek artıyor.

Vedalar hep hüzünlüdür.

Bir yılın ardından koca yıla veda elbette yaşanmışlıklara baktığımızda ağır bir veda olacak yönünde...

Yine de alışkanlık olmuş: 

Umutla bakmak lazım.

Her şarta, her ortama yaşamaya müsait biz insanoğluna da elbet de bu yakışır her şeye rağmen.

Öyle değil mi?

O zaman güzelliklerle gel, şaşırt bizi 2026…

Seneye bu zamanlar acaba ne yazmıştım geçen sene diye baktığımda temennilerin alt üst olduğunu görmeyeyim.

İyi seneler diyelim hakkıyla ve iyi bir sene olsun hepimize…