Trump'ın "Anahtar Türkiye'de" sözlerinin anlamı ve etkisi

Faruk Aktaş 20 Ara 2024

Faruk Aktaş
Tüm Yazıları
Tüm dünyanın gözünün çevrildiği Suriye'nin geleceği ile ilgili en doğru ve en yerinde açıklamalardan biri, ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump'tan geldi.

Florida Palm Beach'teki konutunda düzenlediği basın toplantısında Trump, “Suriye'de bundan sonra neler olacağının anahtarının Türkiye'de olduğunu” söyledi.

Trump’ın bu açıklamaları, doğru ve yerinde bir tespit olmanın ötesinde hem Ankara-Washington ilişkilerinin geleceği hem de Suriye’nin geleceğinin şekillenmesinde etkili güçlerin pozisyonları konusunda önemli ve güçlü işaretler veriyor.

Bu açıklamalar, öncelikle Trump’ın 20 Ocak’ta görevi devraldıktan sonra ABD’nin, Suriye ile ilgili politikalarında, anahtarı elinde tutan ülke olan Türkiye ile yakın çalışacağını göstermiş oldu. 

Zaten Trump, aynı basın toplantısında büyük övgülerde bulunduğu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın ilişkisine atıflarda da bulunarak sözlü olarak bunu deklare etti. 

Aynı günlerde ABD’de gerek Beyaz Saray, Pentagon ve CENTCOM gerekse de kimi senatörler tarafından, “DEAŞ ile mücadele, SGD’li dostlarımız vs…” konulu bildik açıklamalar tekrarlansa da hiçbirisi Trump’ın açıklamalarının etkisini zayıflatabilecek nitelikte değil.

Trump’ın bu açıklamaları, Türkiye ile ilgili politikalarında İsrail’in olumsuz yönde ciddi bir etkisi olabileceği ve dolayısıyla önümüzdeki dönem ABD-Türkiye ilişkilerinin bu etki nedeniyle düzelmemeye devam edeceği yönündeki öngörüleri boşa çıkardı. 

Kuşkusuz bu ihtimal hâlâ var ve bir süre var olmaya devam edecek ancak en azından Trump’ın körü körüne İsrail ve Netanyahu’nun her dediğine tamam demeyeceği, ülkesinin çıkarları doğrultusunda hareket edeceği ortaya çıkmış oldu. 

Yani Trump, ABD’nin çıkarlarının Türkiye ile ortak çalışmayı gerektirdiğini düşündüğünde -ki, bu açıklamaları öyle düşündüğünü gösteriyor- adımlarını bu yönde atacak gibi. 

Esasen ta başından beri ABD’nin çıkarları Suriye’de Türkiye ile ortak çalışmayı gerektirmesine karşın derin ABD, önceliğini Türkiye’yi cezalandırmaya verip bu çerçevede PKK/PYD/YPG ile iş tutma yolunu seçti. 

Trump, ilk döneminde de bunun yerine ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi denemiş ancak derin ABD’nin sert duvarlarına çarpmıştı. 

Ama bu açıklamalar, öncekinden daha güçlü bir şekilde ABD başkanlık koltuğuna oturacak olan Trump’ın bu kez daha kararlı olacağının işareti. 

Gerek Suriye’deki yeni durum, gerekse de Trump’ın bu yeni durum nedeniyle Türkiye ile iyi ilişkiler içine girebileceğine dair verdiği güçlü sinyaller, zaten ciddi bir ivme kazanan Ankara diplomasi trafiğini daha da yükseltti. 

Körfez ülkelerinin yanı sıra Avrupa Birliği (AB) ve başta Fransa ve Almanya olmak üzere batılı ülkelerle Türkiye arasında yoğunlaşan görüşme trafiği bunu gösteriyor. 

Dolayısıyla Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasıyla başlayan yeni dönemin, Türkiye’nin hem ABD hem de Avrupa ile ve ayrıca Ortadoğu ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerinin pik yaptığı bir sürece kapı araladığını söylemek mümkün. 

PKK/PYD-YPG GİDEREK YALNIZLAŞIYOR

Ve elbette bunun terör örgütü PKK/PYD/YPG’yle mücadeleye de önemli etkileri olacak. 

Hatta olmaya başladı bile.

Tel Rıfat ve Münbiç ellerinden çıktı. 

Bugüne kadar hiçbir şart ve koşulda “özerk yönetim”lerden vazgeçmeyeceklerini ilan eden PYD/YPG, durumun kendileri için kötüye gittiğini görünce çeşitli manevralara başvurmaya başladı. 

Önce yeni Suriye’nin yeni bayrağını kabul ettiler, ardından “federasyona razıyız” dediler.

Ve en son olarak da “silahsızlardan arındırılmış bölge”den söz etmeye başladılar.

Yani demek istedikleri biz silahlarımızı bırakırız ancak burası ABD’nin öncülüğündeki bir uluslararası gücün koruması altında olsun. 

Kuzey Irak’ta 1991’de başlayın 2003’e kadar süren ve hem bu bölgede PKK’nın palazlanmasına hem de Irak’ın federal bir yapıya dönüştürülmesine yol açan Çekiç Güç gibi bir yapının oluşturulmasını talep ediyorlar. 

Şartlar aleyhlerinde gidince bağımsızlık, özerklik gibi taleplerini şimdilik rafa kaldırıp, bu dönemde en azından yok olmaktan kurtulup, sonrasında uluslararası bir gücün güvencesi altında bu emellerini hayata geçirmenin hesaplarını yapıyorlar. 

Bu konuda Türkiye’nin yaklaşımı belli, açık ve net, “Hiçbir şekilde buna müsaade edilmeyecek.”

Trump’ın açıklamalarından sonra ABD’nin de bu konuda Türkiye ile ortak çalışma içine gireceğinin işaretlerini verilmesiyle geriye Suriye’deki yönetimin ne diyeceği, nasıl bir yaklaşım göstereceği konusu kalıyordu ki, HTŞ lideri Muhammed Colani de, son birkaç gün içinde yaptığı ayrı ayrı açıklamalarda, Suriye’de toprak bütünlüğünün korunacağını, ülkenin siyasi birliğini zaafa uğratacak federasyon veya benzer girişimlere izin verilmeyeceğini ve tüm silahlı grupların devlet kontrolünün altına alınacağını çok net bir şekilde ifade etti. 

Öte yandan bazı ABD’li ve Fransız yetkililerin PYD/YPG’yi yeni Suriye yönetimiyle masaya güçlü bir şekilde oturtmak için söz konusu terör örgütü ile yeni Suriye yönetimi ile ortak hareket eden ENKS’yi bir araya getirme çabalarından da şuana kadar bir sonuç çıkmadığını belirtmekte yarar var. 

Göründüğü kadarıyla ENKS de doğru kulvarda, yani yeni Suriye yönetimi ve Türkiye ile aynı tarafta yer almak istiyor ve bu konuda ısrarlı ve kararlı.

Yani en azından şu ana kadarki yaklaşımları ve açıklamaları bunu gösteriyor.

Dolayısıyla gerek Kandil’den gerekse de PYD/YPG’nin başındaki kimi isimler tarafından dillendirilen ve belirttiğimiz gibi kimi ABD ve Fransız yetkililerin de ön ayak olmaya çalıştığı bu “birleştirme” çabaları da sonuçsuz kalmış gibi görünüyor.

Terör örgütü PKK/PYD/YPG’nin tutunacak dalı kalmadı gibi.

Son çare olarak kendilerini, bugüne kadarki en büyük hamileri olan ABD’nin düşmanı İran’ın kucağına atma ihtimalleri yüksek. 

Son bir yılda kendisini ve vekillerini koruyamamış bir İran’ın onları korumaya mecali olur mu?

Hiç zannetmiyorum…