Suriye'de yönetim sisteminin Türkiye için hayati önemi
Faruk Aktaş
Tüm Yazıları
Suriye'de Beşşar Esad devrildi.
61 yıllık Baas rejimi yakıldı.
Bir devir kapandı.
Yeni bir devir, yeni bir dönem başlıyor.
Bunun nasıl olacağı Suriye’nin güven ve istikrarı kadar Türkiye için de oldukça önemli.
Esad’ı devrilmesine giden sürece Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm (HTŞ) öncülük etti.
Başta en büyük desteği Türkiye’den alan Suriye Geçici Hükümeti (SGH) ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) ile diğer çok sayıda muhalif örgüt de HTŞ ile ortak hareket etti.
Suriye’de yeni dönemi önemli ölçüde bu güçler belirleyecek.
Kuşkusuz önce bir geçiş dönemi olacak.
Sonrasında yeni bir anayasa oluşturulması, bu anayasa devlet yapısının, yönetim sisteminin belirlenmesi ve sonrasında yapılacak seçimlerle yeni yönetimin belirlenmesi süreçleri yaşanacak.
Bu sürecin karmaşık, tartışmalı ve kimi krizlere hatta bir takım iç çatışmalara da gebe olduğu öngörülebilir.
Ancak öyle veya böyle bir şekilde Suriye’de bir süre sonra taşlar yerine oturacaktır.
Önemli olan, hangi taşın nereye oturduğu ve taşlar yerine oturduğunda ortaya çıkan yapının nasıl olduğudur.
Selefi gelenekten gelen HTŞ’nin, Esad’ın devrilmesine giden süreç ve sonrasında yaptığı açıklamalar, örgütün bir nebze demokratik bir anlayışa evirildiğine dair işaretler veriyor.
Türkiye’nin desteklediği gruplar da önemli ölçüde demokratik bir Suriye’den yana.
HTŞ’nin yeni dönem yaklaşımları ve diğer muhaliflerin yaklaşımları önemli ölçüde Türkiye’nin, “Tüm etnik, dini ve mezhebi grupları kapsayan, toprak bütünlüğünün korunduğu ve ülkenin tümünde egemen, merkezi bir yönetim oluşturulması” yaklaşımlarıyla örtüşüyor.
Burada en büyük sorun kuşkusuz terör örgütü PYD/YPG meselesi.
Türkiye için kritik konu da bu zaten.
Muhaliflerin Esad’a yönelik devirme operasyonunu başlattığı 27 Kasım’ın akabinde SMO güçleri Türkiye’nin de desteğiyle Fırat’ın batısında PYD/YPG’nin denetimindeki iki bölgeden biri olan Tel Rıfat’ı almıştı.
Fırat’ın batısında PYD/YPG’nin denetimindeki tek bölge olan Münbiç de dün itibariyle terör örgütünden temizlendi.
Ancak Fırat’ın batısındaki iki bölgeyi kaybeden terör örgütü, rejim güçlerinin boşalttığı Fırat’ın doğusunda yer alan Deyrizor’daki bazı bölgeleri ele geçirdi.
Hali hazırda Suriye’nin Fırat’ın doğusunda kalan topraklarının önemli bölümü bu terör örgütünün denetiminde.
Burası, hem su kaynaklarına yakınlık hem de Suriye’nin toplam petrol rezervlerinin yüzde 90’ı ile doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 50’inin bulunduğu bölgeler olması nedeniyle kritik ve stratejik önemde.
Öncelikli hedefi özerk yönetimler şeklinde bu bölgeyi kendi denetiminde tutmak olan PYD/YPG, yeni Suriye yönetimiyle birinci tercihi konfederasyon, olmazsa federal bir yönetime geçiş şartıyla anlaşabileceğine dair beyanatlar da veriyor.
HTŞ’den şuana kadar PYD/YPG’nin bu taleplerine dair her hangi bir açıklama gelmiş değil.
SGH birçok kez bu taleplere karşı olduğunu açıkladı ancak SGH’in bünyesinde yer alan Kürt yapıları temsil eden ENKS ise federasyondan yana olduğunu söylüyor.
Dolayısıyla önümüzdeki günlerde hem PYD/YPG’nin denetimindeki bölgelerin akıbeti hem de Suriye’de yeni kurulacak yönetim sisteminin ne olacağına dair tartışmaların uzun süre devam edeceği açık.
ABD’den gelen açıklamalar PYD/YPG’ye yönelik desteklerinin devam edeceği yönünde.
İsrail’den de benzer yönde açıklamalar geliyor.
Ötesi, ABD’nin HTŞ ile PYD/YPG arasında uzlaşma sağlamaya yönelik çabalar içinde olduğuna dair bilgiler de var.
ABD federalizmi dayatabilir
ABD’nin çabalarının Suriye’de Irak’takine benzer bir federal sistem kurmaya yönelik olduğu anlaşılıyor.
HTŞ’yi, terör örgütleri listesinden çıkarma ve onların denetiminde bir Suriye yönetimine onay vermeleri karşılığında buna ikna etmeleri mümkün.
Önümüzdeki dönemde özellikle ABD tarafından, PYD/YPG’nin PKK ile bağlarının kopartılması ve hatta PKK’nın tümden ortadan kaldırılması gibi formüllerle Türkiye’nin Suriye’de federal bir yönetime onay vermesine dair tekliflerin geleceğini düşünüyorum.
Yani Kuzey Irak’takine benzer, Türkiye ile uyumlu bir “Kuzeydoğu Suriye Kürt yönetimi” gibi öneriler olacaktır.
Şunun altını özellikle çizmek gerek.
Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi tek başına Türkiye için tehdit oluşturma kapasitesine haiz değildir ancak bu bölgeyle sınır bitişi olan Kuzeydoğu Suriye’de de benzer bir yapının kurulması halinde gelecekte her iki bölgenin birleşmesinden oluşacak bir yapının Türkiye için ciddi bir tehdit oluşturacağı açıktır.
Oluşturulacak bir yapının Türkiye’de Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Doğu ve Güneydoğu bölgelerini sürekli taciz edeceği, Türkiye üzerinde hesabı olan ve olacak güçlerin bu durumu “Birleşik bağımsız Kürdistan” için sürekli kaşımaya devam edeceği, dolayısıyla bu meselenin her daim Türkiye’nin “yumuşak karnı” olacağını öngörmek gerek.
Suriye’de önümüzdeki dönem nasıl bir devlet yönetim sisteminin olacağı Türkiye için en az Baas rejiminin devrilmesi kadar hatta ondan çok daha önemlidir.
O nedenle Suriye’de özerk, konfederal veya federal bir yapının Türkiye tarafından hiçbir şart altında kabul edilemeyeceği açıktır.
Çözüm, terör örgütü PYD/YPG’nin lağvedilmesi, örgütün denetimindeki bu bölgelerin Suriye merkezi yönetimine bırakılması, bu bölgelerde yaşayan Kürtlerin de diğer etnik grupların da tüm diğer etnik, dini ve mezhebi gruplar gibi Suriye’nin bir parçası olarak demokratik bir sistem içinde yönetime dâhil olmalarının sağlanmasıdır.