Yeni dengeler, yeni denklemler ve Suriye'ye yansımaları

Faruk Aktaş 06 Ara 2024

Faruk Aktaş
Tüm Yazıları
ABD'de Biden yönetimi topal ördek konumunda. Biden, 20 Ocak'ta koltuğunu Trump'a devredecek.

Çin, Trump’ın muhtemel saldırılarına karşılık nasıl bir yol izleyeceğinin hesaplarında.

Rusya, Ukrayna ile savaş halinde.

İngiltere, Biden’ın ABD’siyle yaptığı büyük planların suya düşmesinin şokunda.

Fransa’da 1962’den bu yana ilk kez bir hükümet güvenoyu alamayarak düştü. 

Ülke, Macron’un başbakanlık görevini kime vereceğini, görevi alacak ismin güvenoyu alıp alamayacağını tartışıyor.

Almanya, koalisyon hükümetinin düşmesinin ardından 23 Şubat’ta erken seçime gidiyor.

İsrail ile giriştiği “tiyatro savaşları”nda büyük prestij kaybına uğrayan İran, en büyük vekil gücü olan Hizbullah’ın aldığı ağır darbelerin yoğun tesirinde.

Arap Birliği üyesi ülkeler İran-İsrail çekişmesinin olası seyrine bağlı kendilerine yol haritası belirleme derdinde.

Bu ülkelerin tamamı bir şekilde 2011 yılından bu yana çözülmeyen Suriye krizi ile ilgili veya ilintili. 

2019’dan bu yana görece bir sessizlik dönemine giren Suriye iç savaşı, dünyanın böyle bir “hengâme” ortasında olduğu sırada yeniden patlak verdi. 

Muhalifler biraz da bu “hengâme”den yararlanarak hızlı bir şekilde yol aldı. 

Sözünü ettiğimiz ülkelerin birçoğunun derdi başından aşkın.

Suriye bunların birçoğu için ortalarda veya altlardaki gündemler arasında. 

Ancak Türkiye için değil.

Zira Türkiye’nin en büyük dertlerinden birisi bu.

Hem ülkenin güvenlik ve bekası için en büyük tehdit buradan geliyor.

Hem de 3,5 milyonu aşan ve içeride zaman zaman ciddi huzursuzluklara yol açan göçmen sorunun çözümü de buradaki gelişmelere bağlı.

O nedenle Türkiye, sözünü ettiğimiz ülkelerin tamamından daha fazla Suriye’deki durumla ilgili.

Söz konusu ülkelerin mevcut durumları Suriye’deki denge ve denklemleri ve de ittifak ilişkilerini değiştirecek gibi görünüyor.

Ve bütün bu durumlar Suriye’deki muhalifler kadar Türkiye için de ciddi fırsatlar sunuyor. 

Son günlerde uluslararası medyada da buna dair sayısız değerlendirme dikkat çekiyor. 

Türkiye’nin Suriye konusunda nasıl bir yol izlemesi halinde fırsatları en iyi şekilde kendi lehine kullanabileceğine dair bolca değerlendirme söz konusu.

Naçizane biz de buna dair biraz kalem oynatmaya çalışalım.

Suriye’deki gelişmelerin olası seyrinde kuşkusuz yerel aktörlerin güç ve pozisyonları ile sahada gösterdikleri performansının bir etkisi olacaktır ancak onların performansını da etkileyecek hatta belirleyecek unsurların başında küresel ve bölgesel aktörlerin yaklaşımları olacaktır. 

O nedenle küresel ve bölgesel aktörlerin muhtemel yaklaşımlarına bakmak gerek.

Türkiye’nin lehine bir süreç

İlk olarak ABD’ye bakalım.

Bugüne kadar ABD yönetimi Suriye’de terör örgütü PKK/PYD/YPG ile hareket etmeyi tercih etti ki bu durum, Ankara-Washington ilişkilerini zehirleyen konuların başında geliyor.

Trump döneminde ABD’nin en büyük küresel yaklaşımının Çin’i geriletmek olacağı biliniyor.

Bununla bağlantılı bir diğer yaklaşım ise Rusya ile ilişkileri düzeltme yoluna gitmek.

Trump’ın Ortadoğu yaklaşımlarını ise iki ana unsur belirleyecek. 

Birincisi İsrail’in desteklenmesi, ikincisi ise İran’ın daha da zayıflatılması. 

Bunlardan İsrail mevzusu hariç tümü Türkiye’nin işine gelen yaklaşımlar. 

Türkiye’nin İsrail konusunda Arap ülkeleriyle birlikte ortak bir çözüm formülünü Trump yönetimine kabul ettirmeleri halinde Ankara-Washington ilişkilerinde yeni bir dönemin başlama ihtimali yüksektir. 

Böyle bir netice daha önce birçok kez Suriye’den çekilme taahhüdünde bulunan Trump’ın elini güçlendirecektir ki bu, en büyük koruyucusu ABD’yi kaybeden PKK/PYD/YPG için sonun başlangıcı olur. 

Suriye ile ilgili bir diğer önemli güç kuşkusuz Rusya’dır.

Ukrayna savaşı ile boğuşan Rusya’nın Suriye’ye harcayacağı enerji sınırlıdır.

Rusya için Suriye’de en önemli konu, Lazkiye ve Tartus’taki hava ve deniz üslerini kaybetmemesidir. 

Bu kazanımlarını koruması halinde Rusya, Suriye’de zaten uzun süredir sorunlu olduğu İran yerine Türkiye ile ortak hareket etmeyi tercih edebilir. 

Rusya’nın ABD ile ilişkileri düzeltme sürecinde Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç da burada önemli rol oynayabilir. 

Dolayısıyla Türkiye’nin, önümüzdeki dönem açısından ilişkileri düzelme sürecine girmesi muhtemel ABD ve Rusya’yı Suriye konusunda ortak bir yol haritasına ikna etme ihtimali vardır. 

Böyle bir formül hem ABD ve Rusya’nın en çok da Türkiye’nin çıkarına olacağı gibi, Suriye sorunun çözümünün de en güçlü ve en kolay yolu olacaktır. 

Bölge ile ilgili etkili aktörlerden birisi de kuşkusuz İngiltere’dir.

Ancak şimdiye kadar Biden yönetimi ile bir nevi Türkiye karşıtlığında hareket eden İngiltere’nin Demokratların kaybetmesi ile birlikte büyük planlarının suya düşmesinin ardından bölgeyle ilgili politikalarda en yakın müttefik olarak görebileceği ülkelerin başında yine Türkiye gelmektedir.

Hatta, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçtiğimiz hafta Londra ziyareti de bu açıdan oldukça anlamlıdır. 

Dolayısıyla önümüzdeki dönem açısından İngiltere’nin de Türkiye ile ortak hareket etme ihtimali oldukça güçlüdür. 

Bu durum, Suriye dâhil bölge meselelerinin yanı sıra özellikle Doğu Akdeniz meselesi konusunda da Türkiye’nin önünü açabilecek konulardan birisidir.

İç politik meselelerle boğuşan Almanya ve Fransa’nın epey süre Türkiye aleyhine planlar içine girmesi güç olacaktır. 

Aksine bir süre sonra onlar da Türkiye lehine oluşacak denklemlere dâhil olmak isteyeceklerdir. 

Bölge ile ilgili denklemlerde karşı tarafta yer alması muhtemel en büyük küresel güç Çin olacaktır.

Rusya ve Türkiye’nin ABD ile ortak hareket etmeye başlamaları ile Pekin’in tek şansı “kaybedenler kulübü”nün başında gelen İran ile ortak hareket etmek kalacaktır. 

Ancak kanımca bu ilişki, İran’ı “kaybedenler kulübü”nden çıkaramayacağı gibi Çin’in de bölgedeki etkisinin azalmasının önüne geçemeyecektir. 

Özcesi, önümüzdeki dönem, tüm küresel ve bölgesel güçler açısından yeni dengelerin yeni denklemlerin oluşturulmaya başlanacağı bir dönem olacak gibi. 

Bu yeni denge ve denklemler, Suriye meselesinin gidişatının yanı sıra Türkiye’nin de yön haritasını belirleyecektir diye düşünüyorum.

Çin, Trump’ın muhtemel saldırılarına karşılık nasıl bir yol izleyeceğinin hesaplarında.

Rusya, Ukrayna ile savaş halinde.

İngiltere, Biden’ın ABD’siyle yaptığı büyük planların suya düşmesinin şokunda.

Fransa’da 1962’den bu yana ilk kez bir hükümet güvenoyu alamayarak düştü. 

Ülke, Macron’un başbakanlık görevini kime vereceğini, görevi alacak ismin güvenoyu alıp alamayacağını tartışıyor.

Almanya, koalisyon hükümetinin düşmesinin ardından 23 Şubat’ta erken seçime gidiyor.

İsrail ile giriştiği “tiyatro savaşları”nda büyük prestij kaybına uğrayan İran, en büyük vekil gücü olan Hizbullah’ın aldığı ağır darbelerin yoğun tesirinde.

Arap Birliği üyesi ülkeler İran-İsrail çekişmesinin olası seyrine bağlı kendilerine yol haritası belirleme derdinde.

Bu ülkelerin tamamı bir şekilde 2011 yılından bu yana çözülmeyen Suriye krizi ile ilgili veya ilintili. 

2019’dan bu yana görece bir sessizlik dönemine giren Suriye iç savaşı, dünyanın böyle bir “hengâme” ortasında olduğu sırada yeniden patlak verdi. 

Muhalifler biraz da bu “hengâme”den yararlanarak hızlı bir şekilde yol aldı. 

Sözünü ettiğimiz ülkelerin birçoğunun derdi başından aşkın.

Suriye bunların birçoğu için ortalarda veya altlardaki gündemler arasında. 

Ancak Türkiye için değil.

Zira Türkiye’nin en büyük dertlerinden birisi bu.

Hem ülkenin güvenlik ve bekası için en büyük tehdit buradan geliyor.

Hem de 3,5 milyonu aşan ve içeride zaman zaman ciddi huzursuzluklara yol açan göçmen sorunun çözümü de buradaki gelişmelere bağlı.

O nedenle Türkiye, sözünü ettiğimiz ülkelerin tamamından daha fazla Suriye’deki durumla ilgili.

Söz konusu ülkelerin mevcut durumları Suriye’deki denge ve denklemleri ve de ittifak ilişkilerini değiştirecek gibi görünüyor.

Ve bütün bu durumlar Suriye’deki muhalifler kadar Türkiye için de ciddi fırsatlar sunuyor. 

Son günlerde uluslararası medyada da buna dair sayısız değerlendirme dikkat çekiyor. 

Türkiye’nin Suriye konusunda nasıl bir yol izlemesi halinde fırsatları en iyi şekilde kendi lehine kullanabileceğine dair bolca değerlendirme söz konusu.

Naçizane biz de buna dair biraz kalem oynatmaya çalışalım.

Suriye’deki gelişmelerin olası seyrinde kuşkusuz yerel aktörlerin güç ve pozisyonları ile sahada gösterdikleri performansının bir etkisi olacaktır ancak onların performansını da etkileyecek hatta belirleyecek unsurların başında küresel ve bölgesel aktörlerin yaklaşımları olacaktır. 

O nedenle küresel ve bölgesel aktörlerin muhtemel yaklaşımlarına bakmak gerek.

Türkiye’nin lehine bir süreç

İlk olarak ABD’ye bakalım.

Bugüne kadar ABD yönetimi Suriye’de terör örgütü PKK/PYD/YPG ile hareket etmeyi tercih etti ki bu durum, Ankara-Washington ilişkilerini zehirleyen konuların başında geliyor.

Trump döneminde ABD’nin en büyük küresel yaklaşımının Çin’i geriletmek olacağı biliniyor.

Bununla bağlantılı bir diğer yaklaşım ise Rusya ile ilişkileri düzeltme yoluna gitmek.

Trump’ın Ortadoğu yaklaşımlarını ise iki ana unsur belirleyecek. 

Birincisi İsrail’in desteklenmesi, ikincisi ise İran’ın daha da zayıflatılması. 

Bunlardan İsrail mevzusu hariç tümü Türkiye’nin işine gelen yaklaşımlar. 

Türkiye’nin İsrail konusunda Arap ülkeleriyle birlikte ortak bir çözüm formülünü Trump yönetimine kabul ettirmeleri halinde Ankara-Washington ilişkilerinde yeni bir dönemin başlama ihtimali yüksektir. 

Böyle bir netice daha önce birçok kez Suriye’den çekilme taahhüdünde bulunan Trump’ın elini güçlendirecektir ki bu, en büyük koruyucusu ABD’yi kaybeden PKK/PYD/YPG için sonun başlangıcı olur. 

Suriye ile ilgili bir diğer önemli güç kuşkusuz Rusya’dır.

Ukrayna savaşı ile boğuşan Rusya’nın Suriye’ye harcayacağı enerji sınırlıdır.

Rusya için Suriye’de en önemli konu, Lazkiye ve Tartus’taki hava ve deniz üslerini kaybetmemesidir. 

Bu kazanımlarını koruması halinde Rusya, Suriye’de zaten uzun süredir sorunlu olduğu İran yerine Türkiye ile ortak hareket etmeyi tercih edebilir. 

Rusya’nın ABD ile ilişkileri düzeltme sürecinde Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç da burada önemli rol oynayabilir. 

Dolayısıyla Türkiye’nin, önümüzdeki dönem açısından ilişkileri düzelme sürecine girmesi muhtemel ABD ve Rusya’yı Suriye konusunda ortak bir yol haritasına ikna etme ihtimali vardır. 

Böyle bir formül hem ABD ve Rusya’nın en çok da Türkiye’nin çıkarına olacağı gibi, Suriye sorunun çözümünün de en güçlü ve en kolay yolu olacaktır. 

Bölge ile ilgili etkili aktörlerden birisi de kuşkusuz İngiltere’dir.

Ancak şimdiye kadar Biden yönetimi ile bir nevi Türkiye karşıtlığında hareket eden İngiltere’nin Demokratların kaybetmesi ile birlikte büyük planlarının suya düşmesinin ardından bölgeyle ilgili politikalarda en yakın müttefik olarak görebileceği ülkelerin başında yine Türkiye gelmektedir.

Hatta, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçtiğimiz hafta Londra ziyareti de bu açıdan oldukça anlamlıdır. 

Dolayısıyla önümüzdeki dönem açısından İngiltere’nin de Türkiye ile ortak hareket etme ihtimali oldukça güçlüdür. 

Bu durum, Suriye dâhil bölge meselelerinin yanı sıra özellikle Doğu Akdeniz meselesi konusunda da Türkiye’nin önünü açabilecek konulardan birisidir.

İç politik meselelerle boğuşan Almanya ve Fransa’nın epey süre Türkiye aleyhine planlar içine girmesi güç olacaktır. 

Aksine bir süre sonra onlar da Türkiye lehine oluşacak denklemlere dâhil olmak isteyeceklerdir. 

Bölge ile ilgili denklemlerde karşı tarafta yer alması muhtemel en büyük küresel güç Çin olacaktır.

Rusya ve Türkiye’nin ABD ile ortak hareket etmeye başlamaları ile Pekin’in tek şansı “kaybedenler kulübü”nün başında gelen İran ile ortak hareket etmek kalacaktır. 

Ancak kanımca bu ilişki, İran’ı “kaybedenler kulübü”nden çıkaramayacağı gibi Çin’in de bölgedeki etkisinin azalmasının önüne geçemeyecektir. 

Özcesi, önümüzdeki dönem, tüm küresel ve bölgesel güçler açısından yeni dengelerin yeni denklemlerin oluşturulmaya başlanacağı bir dönem olacak gibi. 

Bu yeni denge ve denklemler, Suriye meselesinin gidişatının yanı sıra Türkiye’nin de yön haritasını belirleyecektir diye düşünüyorum.