IKBY seçimleri, Barzani'nin ziyareti ve yeni süreç tartışmaları
Faruk Aktaş
Tüm Yazıları
Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde (IKBY) bu Pazar parlamento seçimleri yapılacak.
Seçimler birçok bakımdan Kuzey Irak kadar bölgemiz ve özellikle Türkiye için de kritik önemde.
Zira bu seçimler ABD, İsrail ve Fransa gibi ülkelerin -ki bunlara İngiltere'yi de dâhil etmek gerek- Türkiye'ye dair hasmane hesapların göbeğinde yer alıyor.
O nedenle bu seçimler Ankara tarafından da yakından takip ediliyor.
Konunun bu boyutuna geçmeden önce Kuzey Irak’taki mevcut tabloyu biraz izah etmekte yarar var.
IKBY Parlamentosu 111 sandalyeden oluşuyor.
Irak anayasasına göre bunlardan 11’i Türkmen, Ermeni, Hristiyan, Süryani, Ezidi gibi kimi etnik ve dini azınlıklara kota olarak ayrılmış durumda.
En son 2018’de yapılan parlamento seçimlerinde Barzanilerin KDP’si, kalan 100 sandalyenin 45’ini kazanarak birinci parti olmuştu.
İkinci parti olan Talabanilerin KYB’si 21 sandalye elde edebilmiş, kalan 44 sandalyeyi ise irili ufaklı diğer partiler kazanmıştı.
Seçimden sonra yaklaşık 6 ay süren görüşmelerin ardından KDP, KYB ve diğer bazı partilerin katılımıyla bir koalisyon hükümeti kurulmuştu.
Yaklaşık 6 yıldır IKBY’yi bu hükümet yönetiyor.
Normalde 4 yılda bir yapılan seçimlerin 2022’de tekrarlanması gerekiyordu ancak yaşanan iç çekişmeler nedeniyle birçok kez ertelenen seçimlerin Mayıs ayında yapılması planlanıyordu.
Ancak seçim öncesinde KYB’nin başvurusu üzerine Irak Yüksek Seçim Komisyonu azınlıklara ayrılan 11 sandalyenin iptaline karar verdi.
Bugüne kadar her seçim sonrası hükümet kurulumunda kendilerine destek veren azınlıklara ayrılan kotanın kaldırılmasına itiraz eden KDP seçimleri boykot edeceğini açıklayınca seçimler bir kez daha ertelendi.
Irak Yüksek Seçim Komisyonu’nun geri adım atıp azınlıklara 5 sandalye vermesi üzerine KDP itirazından vazgeçti ve kriz aşıldı, ertelenen seçimlerin de 20 Ekim’de yapılması kararlaştırıldı.
Bu Pazar günü yapılacak seçimlerde partiler ve adaylar 105 sandalyeyi kapmak için yarışacak.
Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’nin birleştirilmesi hesapları
Gelelim bu seçimlerin Türkiye ve hatta bölge için önemine.
Bilindiği üzere geçtiğimiz Nisan ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyetin Bağdat ve Erbil ziyaretleri sonrasında Irak ile ticaret, enerji ve güvenlik konularında çok önemli 26 anlaşma imzalanmıştı.
Bunların içinde özellikle Kalkınma Yolu Projesi anlaşması ile PKK’nın tasfiyesini öngören güvenlik anlaşması hayati önemde.
Bu anlaşmalara Erbil yönetimi de güçlü şekilde destek verdi, veriyor.
Bu anlaşmaların ardından Kalkınma Yolu Projesi üzerinde çalışmalar devam ederken Bağdat yönetimi PKK’yı “yasaklı örgütler” listesine aldı ve o günden bu yana terörle mücadelede önemli mesafeler kat ediliyor.
Ancak gerek Kalkınma Yolu Projesi’nden gerekse de PKK’nın tasfiye edilmesinden rahatsız olan güçler –ki ABD, Fransa, İngiltere ve İsrail bunların başını çekiyor- bu anlaşmaların hayata geçirilmesini önlemek için yoğun bir çaba içinde.
İsrail ile yaşadığı gerilim öncesine kadar İran’ın da bunlara yoğun şekilde itiraz ettiğini not etmekte yarar var.
Buraya kadar anlattıklarımız Nisan ayından bu yana yaşanan gelişmeleri özetliyor.
Ancak son dönemde gerek Kalkınma Yolu Projesi’nin hayata geçirilmesini gerekse de PKK’nın tasfiye edilmesinin önlenmesini isteyen güçlerin bu amaçlarını Kuzey Irak seçimleri üzerinden hayata geçirmeye çalıştığına yönelik değerlendirmeler söz konusu.
Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olduğu yönündeki açıklamalarının da bir ucunun bu seçimlere dayanıyor.
Şöyle ki…
Kuzey Irak’ta Türkiye ile yapılan bu anlaşmalara uzun süreden bu yana PKK ile açık bir işbirliği içine giren Talabanilerin KYB’si çok sert şekilde karşı çıkıyor.
İşte bu sözünü ettiğimiz güçler, bu amaçlarını KYB üzerinden gerçekleştirmek için yoğun bir çaba içine girmiş durumda.
Kuzey Irak medyasında KYB lehine seçimlere hile karıştırılma girişimlerine yönelik geçtiğimiz günlerde çok sayıda haber yer aldı.
Bunlar arasında on binlerce sahte seçmen pusulalarının bulunmasının yanı sıra KYB lideri Bafıl Talabani’nin kardeşi Kubat Talabani ile yaptığı bir telefon görüşmelerinin kayıtları da var.
Buna göre Bafıl Talabani’nin kardeşine, Bağdat ile ve Irak Yüksek Seçim Komisyonu yetkilileriyle yaptığı görüşmede en az 30 sandalyelerinin garanti olduğunu söyledikleri yer alıyor.
Bunların seçim sonuçlarına nasıl yansıyacağını öngörmek zor ancak belirttiğimiz gibi KBY’nin lehine seçimlere hile karıştırılması yönünde yoğun bir çaba söz konusu.
Belirttiğimiz güçlerin sözünü ettiğimiz anlaşmaların hayata geçirilmesini önlemeye yönelik çabaları dışında çok daha önemli bir hesapları var ki Türkiye için en hayati olanı o.
O da, bu seçimlerden sonra KYB liderliğinde bir hükümet kurularak Kuzey Irak ile PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG denetimindeki Kuzey Suriye’nin birleştirilmesi ve sözünü ettiğimiz güçlerin desteğiyle burada bağımsız bir devlet kurulması.
Son dönemde Türkiye’nin güvenlik alarm düzeyini yükseltmesinin temelinde de bu var.
O nedenle IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’nin seçimlerin hemen öncesi ve bölge üzerinde oynanan hesapların tavan yaptığı bir dönemde Ankara’ya yaptığı ziyaret kritik önemde.
Yeni sürecin çözüm sürecinden farkı
Sınırımızın hemen dibinde böyle önemli bir süreç yaşanırken malum içeride de MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasıyla başlayan “yeni bir süreç” tartışmaları yaşanıyor.
Her yönüyle yukarıda sözünü ettiğimiz gelişmelerle ilintili bu süreç de zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail tehdidi ile ilgili sözlerinin ardından başlamıştı.
Yeni sürecin yukarıda özetlemeye çalıştığımız hesaplar, planlar ve gelişmelerle ilişkisini doğru kuramayan bazı kesimlerin bu süreci de yeni bir çözüm süreci ekseninde okumalarına tanık oluyoruz.
Bu okumaların önemli bir bölümünün yanlış olduğunu düşünüyorum.
Bu bir yeni çözüm süreci değil, başlı başına yeni bir süreç.
Bu yeni sürecin ne DEM’lilerle masaya oturmayı ne de PKK ile görüşmeyi içerdiğini düşünmüyorum.
Geçmiş süreçte zaten onlar yapıldı ve sözünü ettiğimiz güçlerin etkisiyle PKK ve HDP tarafından süreç berhava edildi.
Aynı sürecin tekrarlanması halinde alınacak sonuç yine aynısı olur.
Ancak bu kez Öcalan kartının doğru kullanılması halinde farklı netice alınması mümkündür.
O da şöyle olabilir.
Öcalan PKK’dan silah bırakmasını isteyebilir.
PKK önceki dönem gibi kem-küm edip yine Öcalan’ı boşa çıkarma yollarına başvurabilir.
Ancak bu süreç içinde Öcalan’ın örgüte dair söyleyecekleri çok daha yoğun ve güçlü şekilde PKK ve onun güdümündeki yapılar ile bunlara destek veren kesimlere ulaşmasının önü açılabilir.
Bu durum PKK ve kesimleri üzerinde yoğun bir tartışma ve ayrışma sürecini beraberinde getirebilir.
Böyle bir süreçte DEM Parti içinde de silah bırakmak istemeyen PKK’nın güdümünde kalanlarla, Öcalan’ın “silahlı mücadele dönemi bitti ne istenecekse sivil siyasetle istenecek” sözlerini kendileri için bağlayıcı görecek olanlar arasında bir ayrışma ve kopuş süreci yaşanabilir.
Yani özcesi bu sürecin öncekinden en önemli farkının, Türkiye’nin PKK ve DEM Parti’yi tartıştığı bir süreç değil, PKK ve DEM Parti çevrelerinin “Kandil mi Öcalan mı, silah mı sivil siyaset mi”yi tartıştığı dönem olacağını, daha doğrusu olması gerektiğini düşünüyorum.
Kanımca böyle tartışmalı bir sürecin sonucunda PKK’dan bir kısım kopmalar olmakla birlikte terör örgütü yine sözünü ettiğimiz güçlerin yönlendirmesiyle teröre devam kararı alabilir.
Ancak DEM Parti’de PKK’nın bu kararına rest çekip sivil siyasetten yana olan güçlü bir kesim ortaya çıkabilir ki bu da Türkiye için önemli bir kazanım olur diye düşünüyorum.