Yeni ekonomik yol
Geçen hafta program çekimleri için Gaziantep'e gittik. Her seferinde beni en etkileyen şehiridir Gaziantep.
Ekonominin ana lokomotifi 7 OSB si , birbirinden eşsiz yemekleri, sürekli şehri ayakta tutan ticaret hayatı, Gaziantep’i anlatacak çok fazla şey var elbet ama çok önemli de bir isim var Gaziantep’te. Fatma Şahin...
Bitmeyen enerjisi ile, ekibi ile sürekli sahada ve şehirde öylesine güzel işlere imza atıyor ki şehir her gün ortalama 1 milyon ziyaretçi ağırlıyor.
Restoranların önünde yemek için bekleyen insan sıraları var o kadar yani.
Gastronomi turizminin en güzel örneği şüphesiz ki Gaziantep...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kıymetli eşi Sn. Emine Erdoğan önerdiğinde başlatılan Türk mutfağı haftasındayız.
Her yıl 21-27 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Dünyada Türk Mutfağı Haftası, sadece bir yemek takvimi değil; bir kültürün, bir coğrafyanın, bir tarihin sofrada hayat bulduğu kutlu bir buluşmadır.
Anadolu’nun binlerce yıllık geçmişinden süzülüp gelen Türk mutfağı, artık yalnızca bizim değil, tüm dünyanın ilgisini çeken bir gastronomi hazinesi haline geliyor.
Bu hafta vesilesiyle, Türk mutfağının derinliğini ve gastronomi turizmindeki yerini bir kez daha düşünmeye değer buluyorum.
Bin yıllık lezzet, sonsuz ilham
Türk mutfağı, yalnızca kebap ve baklavadan ibaret değil elbette Karadeniz’in hamsili pilavından, Ege’nin zeytinyağlı otlarına; Güneydoğu’nun baharatlı tencere yemeklerinden İç Anadolu’nun hamur işlerine kadar her bölge, adeta kendi mutfak alfabelerini oluşturur.
Üstelik bu lezzetler, sadece damakları değil, hafızaları da doyurur. Her yemeğin ardında bir hikâye, bir göç, bir alışkanlık, bir yaşanmışlık vardır.
Bu zenginlik, artık sadece yerel mutfak kültürü değil, dünya gastronomisinin de radarında. Michelin Rehberi’nin İstanbul’u kapsaması, Türk şeflerin uluslararası yarışmalarda aldıkları ödüller, Anadolu ürünlerinin dünyaca ünlü restoran menülerinde yer bulması…
Tüm bunlar, Türk mutfağının küresel sofradaki yerini sağlamlaştırdığının işaretleri.
Gastronomi turizmi: Yeni bir ekonomik yol mu desek çok doğru bir tespit de bulunmuş da oluruz şüphesiz.
Dünya artık yalnızca görmek değil, tatmak da istiyor.
Turizm anlayışı, sadece tarihî yapılarla değil, mutfak kültürüyle de şekilleniyor.
İşte burada Türk mutfağı, gastronomi turizmi için eşsiz bir çekim alanı oluşturuyor. Yabancı turistin Türkiye’ye gelişinde artık “ne yiyeceğim?” sorusu, “nereleri göreceğim?” kadar belirleyici olmaya başladı.
Gaziantep’in UNESCO tescilli mutfağı, Hatay’ın kadim lezzet mirası, Ege’nin slow-food anlayışıyla yoğrulmuş tarımı ve sofraları, İstanbul’un modern gastronomi sahnesi…
Bunlar birer cazibe merkezi değil de nedir?
Ancak bu potansiyelin sürdürülebilir hale gelmesi için yerel üreticinin desteklenmesi, coğrafi işaretli ürünlerin artırılması ve Türk mutfağının sadece restoranlarda değil, sokakta, pazarda, sofrada yaşatılması gerekiyor.
Nitelikli mutfak eğitimi, doğru iletişim stratejileri ve uluslararası iş birlikleriyle Türk mutfağı global gastronomi rotalarının vazgeçilmez durağı haline gelebilir.
Türk mutfağının bir başka gücü de birleştirici yönüdür.
Sofradan barışa desek doğru bir terim kullanmış oluruz.
Sofra kültürümüz, paylaşmayı, birlikte oturmayı, uzun uzun konuşmayı öğretir.
O yüzden Türk mutfağı sadece bir turizm unsuru değil, aynı zamanda bir diplomasi aracıdır. Yemek, insanları yakınlaştırır; sofralar, önyargıları eritir. Bu nedenle, mutfağımızı dünyaya anlatmak bir tür kültürel misyonda sayılabilir.
Bu hafta, sadece yemeklerimizi tanıtmak değil, kim olduğumuzu da anlatmak için bir fırsat.
Kadim kültürümüzü, doğayla uyumlu tarım anlayışımızı, zengin reçetelerimizi dünyayla paylaşmanın tam zamanıdır.
Unutmayalım: Her tabak, bir hikâye taşır.
Ve Türk mutfağının hikâyesi, anlatılmaya değer fazlasıyla.
Masanıza gelen yemek tabağına dikkatlice bakarsanız toprağı eken çiftçiyi, tarladan sofraya olan lezzetin ekonomik süreci görebilirsiniz.