Başbakan ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) liderin Olaf Scholz, seçimlerin sonucunu "acı verici" olarak nitelendirdi ve demokratlara birleşme çağrısı yaptı:
"AfD, Almanya’ya zarar veriyor. Ekonomimizi zayıflatıyor, toplumu bölüyor, ülkemizin itibarını yıkıyor. Şimdi tüm demokratik partilere düşen görev, aşırı sağcıların yer almayacağı istikrarlı hükümetler kurmak olmalı."
Almanya Türk Toplumu ise AfD’ye artan desteği “dehşet verici” olarak nitelendirdi ve bazı göçmen kökenlilerin ülkeyi terk etme planı yaptıklarını duyurdu.
Peki aşırı sağın yükselişi Almanya’da siyaseti, ekonomiyi ve azınlıkları nasıl etkileyecek?
Aşırı sağ hükümet kurabilir mi?
AfD, Thüringen eyaletindeki seçimlerde yüzde 32,8 ile en çok oyu aldı, Saksonya’da ise oyların yüzde 30,6’sını alarak ikinci parti oldu.
Böylece aşırı sağ 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir eyalet seçiminden zaferle çıkmış oldu.
Ancak AfD hükümeti tek başına kuracak meclis çoğunluğunu elde edemedi.
Diğer partiler AfD ile koalisyon görüşmelerine girmeyi kabul etmediği için de iktidar yolu şimdilik kapanmış oldu.
Demokratik partilerin bu ortak tavrı, siyaset bilimciler tarafından "cordon sanitaire" ya da "güvenlik duvarı" olarak adlandırılıyor.
AfD'nin Thüringen eyaletindeki başbakan adayı Björn Höcke
AfD ne istiyor?
AfD’nin eş genel başkanları Tino Chrupalla ve Alice Weidel sonuçları "tarihi zafer" olarak nitelendirdi.
Chrupalla ve Weidel, seçmenin siyasi iradesine saygı gösterilmesi çağrısında bulundu.
Thüringen seçimlerinde AfD’nin eyalet başbakan adayı olan Björn Höcke, AfD’siz kurulacak bir hükümetin siyasi istikrarsızlığa yol açacağını savundu.
Muhalefetin "faşist" ve "Nazi" olarak nitelendirdiği Höcke, seçim sonuçlarının yalnızca Thüringen değil, tüm ülke için anlam taşıdığını söyledi.
Höcke geçmişte Nazi sloganı kullandığı için para cezasına çarptırılmıştı.
Son gelişmelerin ardından her iki eyalette de gözler SPD, Hristiyan Demokratlar (CDU), Sarah Wagenknecht İttifakı (SWB) ve Sol Parti arasında AfD’siz koalisyon seçenekleri üzerinde yapılacak çetin pazarlıklara çevrildi.
Berlin nasıl etkilenecek?
Sarah Wagenknecht'nın (ortada) liderliğindeki BSW üçüncü parti oldu
Eyalet seçimleri başkent Berlin'de de siyasi deprem etkisi yaptı.
Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlardan (FDP) oluşan koalisyon hükümetinin seçimlerdeki ciddi oy kaybı erken seçim tartışmalarını beraberinde getirdi.
Bazı yorumcular, hükümetin Eylül 2025’te yapılacak genel seçime kadar ayakta kalamayacağını, erken seçimlerin şart olduğunu dile getirmeye başladılar.
Hükümet partileri açısından bir diğer endişe verici gelişme de bu yılın başında Sol Parti’den ayrılanların kurduğu, popülist sol çizgideki Sarah Wagenknecht İttifakı’nın (BSW) oy oranlarını ciddi şekilde artırması oldu.
Sosyal Demokratların koalisyon ortağı Yeşiller, Thüringen’de yüzde 5’lik barajı aşamayarak eyalet parlamentosuna giremedi.
Liberallerin oy oranları Thüringen'de yüzde 1,1'e geriledi, Saksonya’da ise yüzde 1’in altında kaldı.
Alman medyasında seçim sonuçları "Seçmen federal hükümeti cezalandırdı" tespitiyle aktarılıyor.
Scholz’un koltuğu sallantıda mı?
Şimdi dikkatler 22 Eylül’de Brandenburg’da yapılacak eyalet seçimlerine çevrildi.
SPD’nin bu eyaletteki seçimleri de kaybetmesi halinde, Olaf Scholz’un gelecek sene bir kez daha başbakan adayı olmasının zor olacağı belirtiliyor.
Böyle bir durumda partide başbakan adaylığı için kıran kırana bir mücadelenin başlaması bekleniyor.
Başbakan Olaf Scholz gelecek yılki seçimlere giremeyebilir
Son gelişmelerin ardından liberal Hür Demokrat Parti (FDP) de tartışmaların odağında.
Son aylarda koalisyon ortaklarıyla birçok konuda anlaşmazlık yaşayan FDP’nin nasıl bir tutum takınacağı, koalisyonun geleceğinin riske girip girmeyeceği merak ediliyordu.
FDP’li Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Christian Lindner kendi partisinden yükselen eleştirel seslere rağmen hükümetten ayrılma çağrılarını geri çevirdi.
Lindner, Alman ekonomisinin büyümesi için çeşitli adımlara ve reformlara ihtiyaç duyulduğunu belirterek, önümüzdeki aylarda bunları hayata geçirmek konusunda kararlı olduklarını vurguladı.
Siyasi gözlemciler, bu açıklamalara rağmen, Berlin’de şimdiden genel seçim atmosferine girildiğini söylüyor.
AfD seçmeni kim?
AfD, 2013'te Euro Bölgesi'ndeki mali krize tepki olarak kurulmuş, 2015’teki mülteci krizinde oy oranlarını artırmıştı.
Uzun süre tepki oylarının verildiği bir parti olarak görüldü.
Ancak son anketler seçmenlerin AfD’nin politikalarını inandırıcı bulduğuna, partiye bilinçli olarak oy verdiğine işaret ediyor.
İnfratest dimap adlı şirket tarafından yapılan ankete göre Thüringen’de AfD’ye oy verenlerin yüzde 52’si "ikna oldukları için" bu partiyi seçtiklerini söyledi.
AfD seçmenlerinin yüzde 87’si, parti doğru konuları gündeme getirdiği müddetçe aşırı sağcı yatkınlıklara önem vermediğini kaydetti.
AfD seçmenlerinin yüzde 97’si de bu partinin yabancılar ve mültecilerin Almanya'ya gelmesini sınırlandırmak istemesini olumlu bulduklarını dile getirdi.
AfD en çok oyu 18-24 yaş aralığındaki gençlerden aldı.
Bu yaş grubundaki gençlerin yüzde 38’i oyunu aşırı sağcı AfD’ye verdi. Bu oran, 2019 seçimlerine kıyasla yüzde 15’lik bir artış anlamına geliyor.
Uzmanlar, aşırı sağ ideolojisinin gençler arasında normalleşmeye başlamasının, özgürlükçü çoğulcu Alman demokrasisinin geleceği için tehdit oluşturduğu yorumunu yapıyor.
Göçmen kökenliler endişeli
Almanya'da yaklaşık 3.5 milyon Türk kökenli kişi yaşıyor
AfD’nin bugüne kadarki en büyük seçim başarısını elde etmesi, Almanya'da göçmen kökenliler arasında da endişeye yol açtı.
Almanya Türk Toplumu (TGD) Eş Başkanı Aslıhan Yeşilkaya Yurtbay, seçim sonuçlarının "dehşet verici ve korkutucu" olduğunu söyledi.
Yeşilkaya Yurtbay, aşırı sağın bu kadar çok güçlenmesinin göçmen kökenlilerin ülkedeki geleceklerini sorgulamasına neden olduğunu söyledi.
Yurtbay, Almanya’yı terk etmeyi planlamaya başlayanlar olduğunun altını çizdi.
Almanya Yahudiler Merkez Konseyi Başkanı Josef Schuster ise Bild gazetesinde yayımlanan yazısında seçim sonuçlarını boks maçında indirilen ağır bir yumruğa benzetti.
"Almanya sarsılıyor" ifadelerini kullanan Schuster, özgür toplumun nakavt olmak yerine mücadele etmesi gerektiğini söyledi.
Mültecilere yardım yapan kuruluşlardan Caritas’ın Başkanı Eva Maria Welskop-Deffaa da "AfD değerlerimizi ayaklar altına alan bir parti" diyerek iktidara gelmesinin engellenmesi çağrısında bulundu.
Alman ekonomisine etkisi olur mu?
Aşırı sağın güçlenmesi, Alman ekonomi dünyasını da kaygılandırdı.
Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü (DIW), AfD’nin güçlendiği eyaletlerde ekonominin olumsuz etkileneceğini söyledi.
DIW, bu sürecin ekonomideki büyüme hedeflerinin tutturulmasını da zora sokabileceği uyarısında bulundu.
DIW, şirketlerin ve nitelikli iş gücünün bu eyaletleri terk etmek isteyebileceğine, bunun şirket iflaslarını da tetikleyebileceğine dikkat çekti.
Dijital şirketlerin çatı kuruluşu olan Bitkom’dan ve Alman İlaç Endüstrisi Birliği’nden de benzer kaygıları dile getiren açıklamalar geldi.
Ekonomik kalkınma ve büyümenin ancak yabancı iş gücü ve yatırımlarla sağlanabileceğinin altını çizen bu kuruluşlar, hem yatırımcıların hem de nitelikli iş gücünün son seçim sonuçları sonrasında bu bölgelere gelmek istemeyeceğine, gelmiş olanların da ayrılmak isteyeceğine işaret etti.