PSİKOLOG ALİ ORHAN KİMDİR: 1962 yılında Kütahya’nın Gediz
İlçesine bağlı Çeltikçi Köyünde doğdu. Çeltikçi İlkokulunu, Gediz Ortaokulu ve
Lisesini, Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümünü bitirdi. Rehber öğretmen
olarak çeşitli okullarda görev yaptı ve 2000 yılında eğitim yöneticiliğine
başladı. 2010 yılında atanmış olduğu Keçiören Rehberlik ve Araştırma Merkezi
Müdürlüğü sırasında; Ülkemizdeki R.A.M.’lar içinde bir ilk olan Aile Danışma
Servisini kurdu. Bu birimde okullarda görevli aile ve evlilik terapisi sertifikasına
sahip psikolojik danışmanların danışma yapmasına dolayısıyla bu hizmetin
yaygınlaşmasını sağladı. Görev yaptığı Özel Eğitim Uygulama Merkezi velilerine
"Engelli Ailesinde Eşler Arası İletişim”, kaynaştırma öğrencisi bulunan
okulların yöneticilerine "Özel Eğitim Alanında Farkındalık Yaratma” eğitimleri
düzenledi.
Aile konusunda yaptığı çalışmalar
nedeniyle zaman zaman televizyon ve radyolara konuk olmakta, yazıları,
çalışmaları gazetelerde yayınlanmaktadır. Evlilik, aile, eş seçimi, ergenlik,
çocuk, iletişim, öfke yönetimi, gelin kaynana çatışması, sınıfta davranış
değişikliği, okulda aile danışma, engellilik, aile rehberliği, aile
mahkemelerinde bilirkişilik, çok katlı pazarlama ve benzeri konulardaki eğitim
ve çalışmalarına Geçinmeye Gönlün Var mı adı altında devam etmektedir.
Yazarın "GEÇİNMEYE GÖNLÜN VAR MI” ve "EVLİLİĞİN İLK 50 YILI ZORDUR” adında yayınlanmış iki kitabı vardır. Halen Ankara Üniversitesi Disiplinler arası Aile Danışmanlığı Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans Eğitimine de devam etmektedir.
Ülkemizdeki "Psikoloji Bilimine” bakış açısı hakkında neler düşünüyorsunuz?
Son zamanlara kadar yıllardır liselerde ders olarak okutulmasına, üniversitelerde bölümleri olmasına karşın çok iyi tanındığı ya da değer gördüğü söylenemez. Ancak her zaman bir merak söz konusuydu. Psikolojinin bir çok alt dalı olmasına karşın daha çok toplumdaki imaj bilinç, bilinçaltı, Freud psikanaliz ya da çözülemeyen sorunlarla ilgili idi. Bugün psikologluk televizyon dizilerinin, evlilik programlarının ayrıca devlet politikalarının etkisi ile popüler bir meslek haline geldi. Üniversitelerde psikoloji bölümlerinin sayısı arttı. Psikolog gibi hareket eden kişiler çoğaldı. Ayrıca insanların yaşadığı sorunların geleneksel yöntemlerle çözülmemesinin de psikolojinin önemini artırdığı söylenebilir.
İnsanlar diğer hastalık dallarında rahat hareket ederlerken, iş psikolojik sorunlara gelince neden aynı itinayı gösteremiyorlar sizce?
İnsanların Psikoloji hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları ve bu konudaki sağaltıma şüpheyle yaklaşmaları ve önyargılarının olmasıdır. Çünkü önlerinde yeterince olumlu örnek yoktur. Kişi psikoloğa gidince konuşmanın ne faydası olacak diye düşünmektedir.
Bu bakış açısının ‘Müslüman’ bir kimlik taşımızla bir ilintisi var mı? Çünkü İslam ülkelerine, toplumlara bakıldığında sanıyorum bu dala bakış açısında hep problem var…
İslam ülkeleri kapitalizmin olumsuz etkilerinden batıya göre daha geç etkilendiler diyebiliriz. Geniş aile sistemi ve kaderci anlayış insanların bir takım psikolojik sorunları ile baş etmesinde etkili olmuştur. Ancak kapitalizmin/teknolojinin gelişimi beraberinde geniş ailenin dağılmasına ve insanların daha fazla yalnızlaşmasına neden olmuştur.
Batıda psikoloji bireysel sorunların yanında; siyasette…
Psikolojinin tanımı var tabii ki ama, siz belki daha farklı bir tanımlama yapabilirsiniz bunu bir kez de size sorayım… Nedir psikoloji?
Psikoloji yaşamın ve insanın ta kendisidir. İnsanı ele aldığınızda aslında psikolojiyi ele almış olmaktasınız. İnsanı tanımlayan duygu, davranış ve benzeri her şey psikoloji demektir. Biraz daha işlevsel açıdan ele alırsak insanın kendini anlama ve sağaltma yöntemidir de diyebiliriz. Psikolojim bozuldu ya da düzeldi dendiğinde aslında insan kendini tanımlamaktadır.
Batı’da Avrupa’da insanlar nasıl bir bakış açısına sahipler "Psikoloji” dalı hakkında?
Batı’daki sanayi devrimi geniş aile yapısının dinamiklerini bozduğundan çekirdek aile modeli yaygınlaşmıştır. Ancak zamanla bu aile tipide dağılmaya yüz tutmuş ve boşanmaların artması sonucu insanlar gittikçe yalnızlaşmaya başlamışlardır. Bu ilişkisizlik insanlarda bir takım psikosomatik rahatsızlıkların görülmesine neden olduğundan psikoloğa gitmek çekinilecek, gizli tutulacak bir konu olmaktan çıkıp bir ihtiyaç halini almıştır. Batıda psikologluk çok önemli bir meslektir. Batıda psikoloji bireysel sorunların yanında siyasette, pazarlamada, reklam sektöründe, halkla ilişkiler, moda, anket çalışmaları ve basın yayın gibi çok alanda kullanılmaktadır.
Bildiğim kadarıyla kitaplarınız var; Evlilik problemleri ve çözüme, engelli evliliklerinde iletişime dair dair…
İki kitabım var. ilki 2009 yılında yayınladığım ‘Geçinmeye Gönlün Var mı? Evlenmeden önce, Boşanmadan önce alt başlığıyla çıkmıştır. Burada öncelikle eş seçiminin önemi ve bu konuda dikkat edilmesi gereken hususların neler olduğu üzerinde durdum. Daha sonrada boşanmayı düşünen kadın ve erkeği boşanma sonrası neler bekliyor. Bunları ayrıntılı olarak ele aldım. Bu kitabı okuyan bir çok kişi boşanmaktan vazgeçti. Çünkü kitabın son bölümünde mutlu evlilik için gerekenler yazılıydı. Hatta bir okur şöyle yazmıştı. "Ali Bey bu kitabınızı okuyan bekar ise evlenmez, evliyse boşanmaz” sonra görev yaptığım kurumun da uygun olması nedeniyle bu kitaptaki konuları yine kitabın adını da kullanarak "Geçinmeye Gönlün Var mı?” Eşler Arası Çatışma Çözme Eğitimleri düzenlemeye başladım. Çoğunlukla bu eğitimi düzenlediğim kesim alt sosyo-ekonomik düzeyden çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ve ülkemizdeki çoğunluğu temsil eden gruplardı. Yaşamları boyu psikologla karşılaşmamışlar ve psikolog hakkında çok bilgileri yoktu. Bu eğitimlerdeki birikimlerim ve bu arada almış olduğum profesyonel eğitimlerdeki bilgileri birleştirerek bizim kültürümüze uygun ve yalın bir dille İkinci kitabımı üç yıl uğraşarak yayınladım. Adı "Evliliğin İlk 50 Yılı Zordur”. Bu kitabın adını duyan herkeste bir gülümseme oluştu. Geriye ne kaldı diye sordular. 50 yılı gören zaten çok şanslıdır diye açıkladım. Evliliğin başından sona kadar aile döngüsünü ele aldım. Bu kitabı yazmamdaki bir amaçta belediyelerin her nikah töreninde evlilik cüzdanıyla birlikte bu kitabı da hediye etmeleriydi. Ayrıca belediyeden nikah için gün alan çiftlere belirli bir süre eğitim verilmesi yönünde bir proje önerimde oldu. Ancak başvurularıma henüz bir cevap alamadım.
Zihinsel engellilerin hakim izniyle evlenmesi gerekir…
Engelli evlilikleri ilginç bir konu… Bu konularda da açıkçası pek kitap yok gibi. Bu kitapta öz olarak ne tür konuları işlediniz öz olarak?
Engelli dendiğinde tek bir engel türü anlaşılmamalıdır. Kendi içinden görme, işitme, ortopedik ve zihinsel vb engel türleri vardır. Her engel türünün de kendi içinde derecesi olduğu gibi çoklu engeli olan bireylerde olabilir. Engelli evlilikleri daha çok geleneksel yöntemler içinde aile büyüklerinin himayesinde yapılmaktadır. Bu konuda çok fazla araştırma yoktur. Zihinsel engellilerin hakim izniyle evlenmesi gerekir ancak buna çok uyulduğunu düşünmüyorum. Çok önerilen evlilik değildir. Çünkü doğacak çocukların bakımı ciddi sıkıntı oluşturmaktadır. Benim daha çok üzerinde durduğum konu engelli çocuğu olan ailelerin evlilik ilişkisidir.
Gerçekten zor bir evlilik olmalı, peki bizler bu konularda yeteri kadar bilinç sahibi miyiz? Ne tür problemlerle karşılaşılır bu tür aileler…
Bu ailelerde ilişki yorgunluğu ya da iletişim eksikliği çok fazla görülür. Sorumluluk almaktan kaçınan eşlerden birisi evi terk edebilir. Baba terk etmişse anne oldukça zor durumda kalacaktır. Yok eğer anne evi terk etmişse babaannelerin devreye girdiği durumlar gözlenmektedir. Engelli çocuğu olan karı-kocalarında diğer karı-kocalar gibi yalnız kalma, birlikte zaman geçirme ve sağlıklı cinsel yaşamlarının olması gerekir. Ancak bu konuda engelli çocuğa sürekli bakım ve gözetim gerektiğinden buna fırsatları yoktur.
Devletin engellilere yönelik çok ciddi maddi desteği söz konusu…
Peki… Bu tür konuların çözümü noktasında ki önerileriniz…
Engelli ailesini sağlıklı bir şekilde birlikte tutmak için sosyal hizmet politikalarının geliştirilmesi ve bazı belediyelerde yeni başlayan engelli misafirhanelerinin oluşturulması gerekir.
Konu açılmışken şunu da soralım. Türkiye toplumu olarak engellilere davranış psikolojimiz oturmuş durumda mı, ya da ne tür aksaklıklar var bu tür konularda, onları anlayabiliyor muyuz?
Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz. Birçok konuda olduğu gibi engellilerin ihtiyaçları ve engelli hakları yeni yeni gündemimize girmeye başlamıştır. Önceleri evde saklanan dışarı çıkarılmayan toplumdan soyutlanan engelliler bugün daha çok toplum içinde yer almaktadırlar. Bunda Avrupa birliği uyum yasaları çerçevesinde çıkarılan yasaların çok büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Devletin bu konuda engellilere yönelik çok ciddi bir maddi desteği söz konusudur. Tüm engelliler eğitim hakkından yararlanmaktadır. Engel türüne göre resmi okullar vardır. Okul olmayan yerlerde normal okullar bünyesinde özel eğitim sınıfları açılmaktadır. Hafif engeli olan öğrenciler normal sınıflarda akranlarıyla kaynaştırma eğitimine tabi tutulmaktadır. Geçmişte "Çocuğunun okulu burası değil git ona göre bir okula yazdır” diyerek veliye hakaret eden, çaresiz bırakan eğitimci-idareci profili azalmıştır. Bunun sonucu toplumda engelliye karşı bir hoşgörü gelişmeye başlamıştır. Bunu yanında her engelli sağlık raporu belirli bir oranın üzerine çıktığında Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinden destek eğitim almaktadırlar. Bazı engel oranlarında hem kişiye hem de bakımı gerçekleştiren kişiye maaş ödenmektedir. Tüm resmi ve özel işyerlerinin yasayla belirlenmiş bir oranda engelli çalıştırma zorunluluğu vardır.
Bunlar güzel şeyler… Peki, çözüm bekleyen başka sorunlar var mı?
Evet var… Tüm bu gelişmelere karşın gerek binaların gerekse şehir içi yollar engeliler için ciddi bir engel teşkil etmektedir. Ulaşım konusu hala önemli bir engel olarak durmaktadır. Toplumda ise engelliye acıma ya da uzak durma davranışı görülmektedir. Engelliler toplumdan izole olmaktan, soyutlanmaktan son derece rahatsızdırlar. Onlar bir birey olarak farklılığıyla kabul edilmek ve saygı görmek istiyorlar.
‘Ben deli miyim ki psikologa gideyim’ anlayışı…
Genel olarak yukarıda, en başlarda İslami toplumlardaki bakış açısının sebeplerini saydınız… Özel de, bireysel olarak evli çiftler genelde psikolojik sorunları olduğunda acaba bu "mahrem” bir konu diye düşünerek bir psikoloğa gitmek istemiyor olabilirler mi? Başka çekinceleri de olabilir mi? Bu konu da eminim karşılaştığınız, sizlerden yardım isteyen kişilerden yola çıkarak bir fikir sahibi olmuşsunuzdur?
Şu önemli hususu da belirteyim öncelikle biz bize başvuran kişilere "danışan” demeyi tercih ediyoruz. Buna bazıları ‘hasta’ diyor, hasta terimi ise daha çok tıbbi alanda daha çok kullanılan bir terimdir. Bizler fazlaca kullanmayız. Sorunuzun cevabına gelince; toplumumuzda din adamlarının önemli bir ağırlığı vardır. Kişiler birçok sorununu en yakında gördüğü din görevlisine danışabilmektedir. Çünkü başka bir yöntem bilmiyor. Sıkıntısını birisine anlatması gerek. Bu durum önceleri köydeki, mahalledeki caminin imamı, kuran kursundaki din görevlisi iken sorunlar gittikçe büyümeye başlayınca Diyanet İşleri Başkanlığı Müftülükler bünyesinde Aile ve İrşad büroları açarak başvuran insanlara yardımcı olmaya çalışmıştır. Ancak psikoloji bilmeden iyi niyetle yapılan bazı çalışmaların yeterli olmadığı görüldüğünden Diyanet de psikologlarla çalışmaya başlamıştır. İkinci husus ise Psikoloğa ulaşmanın zor olmasıdır.
Neden zor ki?
Resmi kurumlarda yeterli sayıda donanımlı psikolog bulunmadığından özel çalışan bir psikoloğa gitmek maddi bir güç gerektirmektedir. Psikologların profesyonel bir ruh sağlığı hizmeti sunduğu henüz yeterince anlaşılamamıştır. Birçok sorunlu çift psikoloğa gidecek bir bütçe ayırmaktan ziyade biraz bekleyip çok daha fazla parayı avukatlık ve mahkeme giderleri için harcamaktadırlar. Yaşayacakları travmalardan bahsetmiyorum. Danışanların en çok sorduğu soru; her geldiğimizde ücret ödeyecek miyiz? Aynı soru normal bir doktora gidildiğinde sorulmamaktadır. Psikoloğa gitmemenin nedenleri arasında ‘Ben deli miyim ki psikoloğa gideyim’ gibi bir anlayışın olduğunu da söyleyebiliriz. Ayrıca bir üst soruda belirtmiş olduğunuz ‘mahrem’ konusu bence psikoloğun mesleğini iyi yapmasıyla ilgilidir. Kendinden emin, konusuna vakıf bir psikolog ile yapılan danışmada ‘mahrem’ diye bir kavram ortada kalmaz.
Her evli kişinin iki ailesi vardır…
Memleketimizdeki evliliklerde psikolojik açıdan bakıldığında en temel sorun nedir ve ne kaynaklı sizce bu sorun?
Ülkemizdeki evlilik sorunları içinde ilk sırayı açık ara kök aile sorunları almaktadır. Her evli kişinin iki ailesi vardır. Birincisi yetiştiği yani kökünün bağlı olduğu ikincisi ise kendi kurmuş olduğu ailedir. Kişinin evlenirken kök ailesiyle vedalaşması gerekir. Kök ailenin de uğurlaması gerekir. Ancak bu vedalaşma dediğimiz -hoşçakal- güle güle ritüeli eksik yapıldığında daha doğrusu evlenen kişiler buna hazır olmadığın da sorunlar hiç bitmez ve boşanıncaya kadar devam eder. Çünkü kök aileler kendilerinde çocuklarının evliliğine karışma hakkı görürler. İşte bu sırada bitmek bilmeyen senin annen benim annem tartışmaları başlar. Onun için "Düğünde akrabalar oynar, adliyede akrabalar kavga eder” sözü söylenir. Burada gerçek sorun olan vedanın yapılmaması üzerinde çok durulmaz, belki de birçok kişi bunun farkında bile değildir. Daha çok bunun neden olduğu tali sorunlar abartılarak gündeme getirilir. Evliliklerdeki ikinci sorun kadınların güçlenmesi, değişmesi ancak erkeklerin bunu görmemesi ya da görmek istememesi diyebiliriz. Birçok erkek hala geleneksel kadın-erkek rolünün devam etmesini beklemektedir. Ancak bugün için bu beklentiler geçerli değildir.
Hitap edilen dil, hal dili de dahil… İnsan psikolojisini etkiler mi ya da ne denli etkiler?
Evet etkiler. Bütün siyaset, iletişim ve pazarlama ve benzer eğitimlerinde öğretilen budur. Birçok konuda mesajın içeriğinden çok iletiliş şekli daha etkilidir. Yani ne söylendiğinden önce nasıl söylendiği gelmektedir. Karşıdaki kişinin ses tonu, beden dili, duruşu, yüz ifadesi diğer kişi için çok önemlidir. Başarılı kabul edilen kişilerin ortak özelliği iletişim konusunda iyi olmalarıdır.
İdeal evlenme yaşı; kadın ve erkeğin kendilerini…
Evlilik yaşının düşük olması ya da yüksek olması evlilik psikolojisini, yuvayı etkiler mi? Sizce ideal evlenme yaşı nedir bunları gözönüne aldığımızda…
Evlilik konusunda yaş önemli kriterlerden biridir. Erken yaşta ki evliliklerde boşanma oranını yükselmektedir. Yaş ile kastedilen evlenme kararı alan kişilerin belli bir psikolojik olgunluğa ulaşmasıdır. Tek başına takvim yaşı yeterli değildir. Eğitim, iş, yalnız yaşama gibi belirli hedefler tamamlanmadan yapılan evliliklerde eksiklikler görülebilmektedir. Ülkemiz de ortalama evlilik yaşının 2014 sonu TUİK verilerine göre yaklaşık olarak erkeklerde 27 kadınlarda 24 olduğu tespit edilmiştir. İdeal evlenme yaşı kadın ve erkeğin kendilerini psikolojik, ekonomik ve sosyal açıdan bağımsız ve hazır hissettikleri yaştır.
Zaman zaman görüyor ve duyuyoruz… Siyaset dünyasında olsun ya da sanatçılar arasında olsun birçok alanda toplumun odak noktasında olan kişilerin kullandıkları tavır davranış ve bir dil var. Bazen çok da kötü olabiliyor bu dil. Bu tür davranışlar toplum ve insan psikolojisini etkiler mi? Başka birşeyleri tetikler mi toplum ya da kişi üzerinde…
Gerçek sanatçıların topluma karşı sorumluluğu vardır. Rol model olarak, düşünce ve davranışlarıyla topluma örnek olmalı ve toplumun önünde olmalıdırlar. Burada sanatçıyla, sanatçı taklidi yapan kişileri ayırt etmek gerekir. Çünkü gerçek sanatçı doğuştan getirdiği bir takım yetenekleri olduğu gibi bunları geliştirmek için çok uzun süren bir eğitim döneminden geçmektedir. Toplumu etkileme açısından sanatçı olarak takdim edilen kişilere her zaman itibar etmemek gerekir. Bazı kişiler sanatçı kategorisinde değerlendirilmek için her türlü yolu deneyebilmektedirler.
Gittikçe yaygınlaşan bir anne modeli dikkati çekiyor…
Çocuklara davranış şeklimize de değinelim… Çocuklarımıza nasıl davranıyoruz, onların psikolojileri konusunda sizce aileler ve toplum olarak onların psikolojilerini yeterince düşünüyor muyuz? Yeterli değilse bu konu da neler yapılabilir, tavsiyeleriniz yani…
Son zamanlarda gittikçe yaygınlaşan bir anne modeli dikkati çekiyor. O da aşırı korumacı anne modeli. Çocuğunun her işini yapan bu anne tipini ben "Vakfiye” diye adlandırıyorum. Eğer baba bunu yapıyorsa ona da "Vakıf” diyorum. Çocuğun bireysel gelişimi önünde en büyük engel yanlış anne-baba tutumudur. Örneğin 5 yaşındaki anasınıfı öğrencisi hiç kaşık tutmamış. Sürekli anne ve ablalar yedirmiş. Evleninceye kadar annesi tarafından çayı konulan ekmeğine yağ reçel sürülerek eline verilen kişiler evlendiğinde aynı şeyi eşinden beklemeye başlayabiliyor. Anneler çocuklarının sorumluluk alması konusunda destek olmaları ve onlara güvenmeleri gerekir. Öncelikle yapmaları gereken çocuğuna sevgi ve güven ortamı yaratmak olmalıdır. Bu da ancak eşlerin birbirlerini sevmeleriyle mümkündür. İyi karı-koca olunmadan iyi anne-baba olunmayacağı unutulmamalıdır. Ele ele tutuşmuş anne-baba çocuğu rahatlatır. Çocuk; bizimkiler birbirini seviyor, bunların ayrılma ihtimali yok diye düşünür. İletişime açık hale gelir. Ara sıra araya girerek kıskançlık gösterisi yapması onun mutlu olduğunu göstermektedir.
Kadına şiddet… Bu artık had safha da… Bunun önüne geçilebilmesinde, çözümü aşamasında 'Psikoloji' dalının etkisi/katkısı olabilir mi… Olursa, ‘Psikoloji’ dalı bu büyük sorunun çözümüne nasıl bir katkı sağlar?
Maalesef kadına şiddet kanayan ve büyüyen bir yara olarak gündemi sürekli meşgul etmektedir. Şiddetin önlenmesinde en büyük pay tabi ki psikolojinin olacaktır. Ancak psikologların elinde de sihirli bir değnek yoktur. Daha önce psikolojinin yaşamın her alanında insanı tanımladığı üzerinde durmuştum. Bu biraz toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili bir sorundur. Bu konudaki eğitim ailede başlar ve okulda devam eder ve yaşamın tüm alanlarında yasal güvence altında devam eden bir süreç olmalıdır. Ancak bizim toplumumuzda kadın erkek rolleri diye tanımlanan bir takım geleneksel roller bugün geçerliliğini yitirmiştir. Erkeklerin bu konuda yeterince eğitilmemesi ve eski rolünü devam ettirme çabası şiddeti doğurmaktadır. İşte burada psikoloji devreye girmelidir. Öfke kontrolü sorunu yaşayan kişilerin psikolojik destek alması gerekir. Kadına şiddetin en çok görüldüğü alan evliliklerdir.
Kimse onlara sormaz ne yapıyorsunuz, ne yaşıyorsunuz!
Ali Bey, bildiğimiz üzere ülkemizde şiddet konusunda daha çok hukuki yolla yani daha çok cezayla önlem alınmaya çalışılmaktadır. Başka birşeyler de olmalı mıdır, yeterli midir böyle olması. Sanki yetmiyor gibi?
Bunun caydırıcı etkisi olması kaçınılmaz ancak bu sorunun peşinden gitmek demektir. Ülkemizde boşanan ya da boşanmak için mahkemeye başvurmuş çiftlere hiçbir psikolojik destek sağlanmamaktadır. Bir hukukçunun (hakimin) vermiş olduğu ya da reddetmiş olduğu karar sonucu eşler normal yaşamlarına dönmeye çalışırlar. Kimse onlara sormaz siz ne yapıyorsunuz, ne yaşıyorsunuz? Psikolojik desteğe ihtiyacınız var mı? diye. Devlet ancak kadına şiddet söz konusu olduğunda kolluk kuvvetleriyle devreye girer. Bu sorunu çözmekten ziyade erteleyici bir çözümdür. Tüm bu nedenlerden dolayı aile mahkemelerinde hakimler hukukçulardan değil psikologlardan seçilmelidir. Çünkü eşler arasında haklıya değil algıya bakılması gerekir. Hukukta delil ve belge esas alınır. Eşler arasında ise temeldeki bir takım psikolojik etkenler ele alınmadan bir karara varmak sorunu çözmez.
Sosyal medyada son zamanlarda yaygın bir husus gözüme çarpıyor. Yalan, yanlış, kaynağı meçhul haberler servis ediliyor, bunu da hepimiz okuyoruz... Hatta paylaşıyoruz. Bu okuduğumuz paylaştığımız bilgi, haber ve resimlere göre de meselelere karşı bir bakış açısı/tepki sergiliyoruz. Buna, ‘Psikolojik algı/yönlendirmesi de’ deniyor? Gözlemlediğiniz kadarıyla bu tür operasyonlar da sizce, ‘Psikoloji’ dalı çok etkin olarak gerçekten kullanılıyor mu? Ve bu sistem nasıl işliyor?
İnsanla ilgili olan her şeyi psikolojiden ayrı tutamazsınız. Psikoloji bireyi ve toplumu etkilemede siyasette, pazarlama ve reklam sektöründe çok eskiden beri yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu alanda çok ciddi araştırmalar yapılmakta İnsanları etkilemek için ciddi yatırımlar yapılmaktadır. İnsanlar bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu etkinin dışında kalamazlar. Çok moda olan bir kavram var. Algı yönetimi. Siz ne düşünmelerini istiyorsanız insanlar o konuda hareket etmeye başlıyorlar. Buna sürü psikolojisi dendiğinde oluyor. Psikolojide ise "uygu” davranışı olarak tanımlanmaktadır. Herkesin doğru dediğine doğru demek, herkesin yaptığını yapmak bağımsız hareket etme cesaretini gösterememek şeklinde açıklamak mümkündür. Bunların yanında son zamanlarda sıkça işlenen bir konuda subliminal mesajlardır. Masum bir resmin içinde normalde fark etmediğimiz ancak insan beyninin algıladığı bir resim ya da simge yerleştirilmektedir. Bu etkinin dışında kalmak ancak karşı bir çalışmayla mümkün olabilmektedir.
Örgüt psikolojisi ve koşulsuz ölüme gitme…
Böyle yönlendirici, hatta bazen de yıkıcı etkilerinin olduğu bu tür çalışmaların İnsan psikolojisi üzerindeki etkilerini azaltmak ya da asgariye indirmek için neler yapılabilir?
Demokrasiyi güçlendirmek, demokratik sivil toplum örgütlerini desteklemek ve bilgi kaynaklarına sağlıklı bir şekilde ulaşılmasına olanak sağlamak ve doğru bir şekilde bilgi edinilmesini sağlayarak mümkün olabilir.
Birde terör olaylarına karışan insanlar var görüyoruz, yakalanıyorlar… Ölüyorlar vesaire… Bu tür bir insana bu psikolojisi nasıl kazandırılıyor, kamuoyu bunu çok merak ediyor. Ben de dahil… Terör eylemine karışan o tür kişiler nasıl bir psikoloji elde ediyor/veriliyor ki; Annesini, babasını, akrabalarını, toplumu, yaşadığı devleti, iş hayatını, geleceğini, çoluğunu, çocuğunu es geçerek böyle bir eyleme kalkışıyor… Ortadoğu da ki Terör Örgütlerine bakıyorsunuz, baş kesiyorlar göz kırpmadan… Nasıl bir psikoloji bu? Temel problem ne burada psikolojik açıdan…
Örgüt psikolojisi diye bilinen bir kavram vardır. Burada bir amaç için kurulmuş yasal ya da yasa dışı bir örgütün temel amacı için hareket etme vardır. Geçmişte sosyal psikoloji bu konuyla ilgili çeşitli deneyler yapılmıştır. Bunların bilinenleri elektrik ile işkence deneyi ve ceza evi deneyidir. Özellikle ceza evi deneyi yarıda kesilmiştir. Örgüt Psikolojisi içinde aşılama denilen bir yöntem uygulanır. Bu tek taraflı bir propagandadır. Sürekli olarak karşı taraftan gelebilecek ve örgüt üyelerinin fikrini değiştirebilecek etkilere karşı hazırlık yapılmaktadır. Örneğin onlar sizi yanlarına çekmek, inandığınız yoldan geri döndürmek için şöyle söyleyeceklerdir ve benzeri bir yöntemle farklı düşünce ve görüşlere hazırlıklı hale getirilir. Bu yönteme aşılama denir. Karşı görüş ne derse desin ne yaparsa yapsın hiçbir şekilde etki edemez. Karşı görüştekilerin uğraşı kişiyi daha keskin bir militan haline getirir. Bundan sonrada kişi dahil olduğu grup içinde kendini kabul ettirmek için örgütün amaçlarını hiç sorgulamadan uyguladığı gibi tereddüt gösterenleri zayıflıkla ve ihanetle suçlamaktan da geri durmaz. Verilen emirleri başarıyla yerine getirdiği oranda bir güç elde eder ve bir süre sonra bu gücü başkaları üzerinde kullanmaya başlar. Bu tür örgütlenmelerde siyasi bir hedef ortaya konur ancak amaç siyasi bir hedef midir? Yoksa zeki bir kişinin, yani liderin bir takım şahsi hedeflerini gerçekleştirmekte midir? Tarih boyunca insanların çok kolay zeki bir insanın ortaya koyduğu ideal ya da kişisel hırsını yerine getirmek için etki altına girdikleri ve koşulsuz ölüme gittikleri örnekler bugünde görülmektedir.
Psikolojide sanatla terapi…
Sanat dalları arasında insan psikolojisine olumlu yönde en çok faydalı gördüğünüz, katkı sağlayan enstrüman nedir? Mesela, Müzik mi, Tiyatro mu, Sinema mı? Ya da, başka bir şeyler…
Sanat insanın geliştirdiği ve insanı geliştiren bir kavramdır. Sanatta ileri toplumlarda insani değerlerinde geliştiği görülür. Psikolojide sanatla terapi diye bir yöntem kullanılmaktadır. Müzikte sinema ve tiyatro ve diğer bir çok sanat dalı psikolojide önemlidir. Müzik Selçuklularda ruhsal sağaltım da kullanılmıştır. Bu günde kullanılmaktadır. Psikoterapide film analizi diye bir yöntem kullanılmaktadır. Sanırım en çok kullanılan tiyatro denebilir. Bazı psikoterapi yaklaşımları içinde drama, psikodrama gibi yöntemleri tedavi sürecinde etkin olarak öğretilmekte ve sağaltımda kullanılmaktadır.
Toplumsal olarak şöyle bir baktığınızda, bu kadar olayları art arda yaşayan, gündemi ağır olan Türkiye’de İnsanımızın psikolojisi nasıl görünüyor? Gidişatı iyi mi?
Ülkeyi sınırda görüyorum. Akıl tutulması başladı. Özellikle ölüm konusunda çok dikkatli olmak gerekir. Kim olursa olsun, kimden gelirse gelsin ölümü ve öldürmeyi kutsamamak gerekir. En kutsal hak yaşama hakkıdır. Ölüm ve şiddet konusunda benim yaptığım doğru diğerleri yanlış, onun için ölüm onlara anlayışı toplumsal bir travmanın göstergesidir. Çocuklarımıza nasıl bir ülke bırakacağımızı iyi düşünmemiz gerekir. Toplumun tüm aydın kesimine önemli bir görev düşmektedir. Şiddet kültüründen beslenenlere fırsat verilmemelidir. Şiddetin yerini spor, sanat ve edebiyat almalıdır. Toplumun gülmeyi unutmaması için mizahın etkin kullanılması gerekir.
Gerçek ibadet insanın kendini iyi hissetmesini ve…
İbadetler… Eski Başbakanlardan Sanıyorum Jimmy Carter idi, sanıyorum. ‘Oruç Kliniği’ açmıştı bir dönem bildiğim kadarıyla… İbadet etmek, insan psikolojisine nasıl bir katkı sağlar…
Bu konuda bir bilgim yok. Ancak ibadet etmek kişinin inancının gereğini yerine getirmesi demektir. Bunun içinde tüm dinlerdeki ortak nokta insanı iyiye doğruya yöneltmesi, diğer insanlarla iyi ilişkiler kurması, sosyal bir ortamda paylaşımda bulunmasıdır. İnsanın en önemli özelliklerinden birisi de sosyal bir varlık olmasıdır. Sosyal ihtiyaçlar içinde diğer insanlar tarafından onay görmek vardır. Gerçek ibadet insanın kendini iyi hissetmesini ve diğer insanlarla iyi ilişkiler kurmasında önemli bir etkendir.
Yaşanan toplumsal olaylar… Magazinsel görüntüler, haberler sizce insan psikolojisini nasıl etkiler…
İnsanda benzer yansıması görülür. Onun içinde toplumda yaratılmak istenen değişime konusunda her türlü haberin etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Batı ve Avrupa… Bazı ülkeleri gelişmişlik açısından zirve de. Fakat intihar, uyuşturucu vb. yapılan istatistiklerde de en baştalar… Maddi olarak gelişmişlik ya da böyle çok gelişmiş/modernize olmuş bir toplumun ferdi olmak… Yani çok para kazanmak, modern hayata çok adapte olmak… İnsan psikolojisini nasıl etkiliyor ki, bu tür istatistiki eğilimler oralarda daha fazla... Ne eksik orada, bizde ne fazla?
Gelişmiş ülkelerde bireysellik çok fazla desteklendiği için insanlar onlara gösterilen bir takım ekonomik hedeflere ulaştılar ancak bu yalnızlıklarına çözüm olmadı. Ailenin sağladığı bazı değerler satın alınamamaktadır. Yalnızlık, ilişkisizlik insanların kendilerini kötü hissetmelerine neden olmaktadır. Bizdeki aile yapısının ve bazı değerlerin güçlü olması insanların sorunlarıyla baş etmesini kolaylaştırmaktadır. İnsanın sevildiğini önemsendiğini hissetmesi ve bunun koşulsuz yapılması önemlidir. Bazı insani değerlerimizi özenle korumalıyız.
Türkiye psikologlarına sahip çıkmıyor ve önemsemiyor!
Bir psikolog olarak… Karşılaştığınız… Sizi çok şaşırtan bir anınızı paylaşır mısınız bizimle, isimsiz sadece öz olarak olayı yani…
Çocuklarının bir takım okul sorunları ile gelen bir çift ile çalışmaya başlamıştım karı-koca kendilerine çok zaman ayırmıyorlar birlikte zaman geçirmiyorlardı. Bir görüşme sonrasında ev ödevi olarak önce birlikte yemek yemelerini daha sonra sinemaya gitmelerini söyledim. Bir hafta sonra geldiklerinde ikisi de çok mutlu görünüyorlardı. Ben "Gördüğüm kadarıyla ev ödevini yapmışsınız, nerede yemek yediniz ve sonra hangi filme gittiğinizi merak ediyorum” deyince daha çok güldüler. "Hocam biz aslında ödevi yapmadık, aracımızın normal bakım zamanı gelmişti. Onun yerine 30 km dışındaki muayene istasyonuna birlikte gittik, öğleye kadar işimiz sürdü ve çok eğlendik” diye anlattılar.
İyi kazandıran bir meslek mi?
Üzülerek söylüyorum. Hayır. Üniversiteye giriş puanlarına bakıldığında psikoloji bölümlerinin en tepedeki birkaç bölüm içinde olduğu ancak devletin maaş listesine bakıldığında psikologların en alt sıralarda olduğu görülecektir. Bu kadar popüler görülen bir mesleğin ekonomik açıdan bu durumda olması son derece üzücüdür. Türkiye psikologlarına sahip çıkmıyor ve önemsemiyor. Bazı meslek mensuplarını da çeşitli kurslarla psikolojinin alanına dahil etmek için yasa çıkartabiliyor. Örneğin aile ve evlilik danışmanlığı yapması için çıkarılmış olan yasa bir çok meslek dalına bu imkanı sağlamaktadır. Yine Milli Eğitim Bakanlığı kadrosunda kaç psikolog olduğunun farkında bile değildir. En üzücü taraflarından biride psikolog taklidini yapanların daha iyi para kazanıyor olmalarıdır. Nereden edindikleri tartışmalı bir takım sertifikalarla kendilerine bir takım koçluk ve uzmanlık uyduran bazı kişiler hiçbir sorumluluk taşımadan insanlara verdikleri ve verebilecekleri zararı hiç düşünmeden psikolojinin alanında psikolojiyi bilmeden şov yapmaktadırlar. Psikoloğa gidecek kişinin mutlak araştırma yapması gerekir. Gerçekten psikoloji mezunu mu ve çalıştığı özel alanlar var mı? Bu konuda hizmet alacak kişi hiç çekinmeden diploma ve diğer belgelerini sorabilmelidir. Gerçek psikologlar bundan rahatsızlık duymayacak tam tersi memnun olacaktır.
Dini Bayramlar, Milli günler gibi bazı değerler bir kere kayboldu mu…
Gelecek hafta bir bayramı idrak edeceğiz… Psikolojik açıdan, bu tür bayramlar, milli günler, gelenekler insan için ne ifade eder. Yaşarken psikolojisine ne katkı sağlar?
Dini bayramlar başta olmak üzere bazı gelenekler insanlar arası ilişkileri güçlendirmektedir. Kesinlikle bunların korunması gerekir. Kitaplarımda üzerinde durduğum üzere bayramların deniz kıyısı ya da yurt dışı tatili olarak görülmemesi gerekir. Bayramlarda hiçbir karşılık beklenmeden yapılan ziyaretler sosyal iletişimi artırmakta, akrabalar, arkadaşlar, dostlar birbirlerinden haberdar olmaktadırlar. Kısacası bu tür ziyaretler insan ruhuna iyi gelmektedir. Bir çocuğun bayramda babaanne ve dedesini ziyaret etmesi ve orada diğer akrabalarıyla karşılaşması onun ömür boyu anlatacağı anıları arasında yer alacaktır. Bazı ülkelerde domates savaşı, yastık savaşı, değişik araçlarla suya atlama yarışları geleneksel hale getirilmeye çalışılıyor. Bize de empoze edilmeye çalışılan ise dini bayramlarda ucuz yurt dışı turlara katılın yada deniz kenarına gidin mesajıdır. İkisi aynı şey değildir. Örneğin Kurban bayramını orta Avrupa da turda geçirmenin insan ruhuna ne gibi bir faydası vardır. Tatil ve geziler birer moladır. Ruh sağlığını korumak için çok önemli bir araçtır. Bunların yapılması gerekir. Ancak bunu dini bayramda yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bayramı sevdiklerinizle kutlamak insanın ruhuna iyi gelecektir. İnsanın kendini iyi hissetmesi için her zaman uzağa gitmesine gerek yoktur. Çünkü huzur içinizde olmadığı sürece Dünyayı dolaşmanızın da çok bir anlamı yoktur. Bazı değerlere sahip çıkmak ve özenle korumak gerekir. Bu değerler bir kere kayboldu mu bir daha oluşturmak imkansızdır.
Anladım… Peki, siz bayramlarda genelde nerede bulunursunuz?
Ben şahsen dini bayramlarda köyümde tanıdığım insanlarla olmaktan son derece mutlu olurum. Genelde köyümde ve akrabalarla geçiririm dini bayramları.
Yeni projeler, çalışmalar var mı ufukta?
Evet. Kişisel gelişim alanında hazırladığım bir kitabım bitmek üzere. Aile, Evlilik ve eş seçimi konusunda bir atölye çalışması planlıyorum. Hedeflerimden biride "Geçinmeye Gönlün Var mı” adında radyo/tv programı yapmak.
Üniversite’de bu dal da okuyan gençlere yalnızca bir cümle diyecek olsanız, ne derdiniz?
"Herkesin içinde bir psikolog yatar ancak bunu ortaya çıkarmak kolay değildir.”