‘ Vicdanımın sesini okurlarıma duyurmak istiyorum..’ diyen Kansu kararının gerekçesini anlattığı yazısında şu görüşlere yer verdi:
" Fransa’da Charlie Hebdo dergisine düzenlenen aşağılık saldırı sonrası Cumhuriyet gazetesi, geleneksel ilkeleri çerçevesinde, hem düşünce ve basın özgürlüğünden yana tavrını, hem de birçok yazarını benzer saldırılarla yitirmiş bir gazete olarak teröre karşı tepkisini haberleri, yorumları ve çizgileriyle kamuoyuna aktarmıştı, aktarmaya da devam ediyordu.
Bu çaba tutarlı bir biçimde sürerken 14 Ocak Çarşamba günü Charlie Hebdo dergisi ile dayanışma gerekçesiyle yaptığımız yayınımıza katılmadığımı vurgulamak isterim.
Cumhuriyet gazetesi; Atatürk’ün adını verdiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosundan Yunus Nadi’nin öncülük ettiği, tüm dünyada ciddiyetle izlenen, Türkiye’nin en köklü gazetesidir.
Kuruluşundan bu yana konulmuş ilkeleri ve tarihsel deneyimleri açısından gazetemiz kimliğini "Ben Cumhuriyetim” diyerek koymuştur. Cumhuriyet gazetesinin bunun dışında "Ben ayrıca şuyum” gibi bir başka kimliği üstlenme çabası olamaz.
Gazetemizin belgeliği; başyazarlarımızdan Nadir Nadi ile İlhan Selçuk gibi, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu gibi, Melih Cevdet Anday gibi bilgelik aşamasına ulaşmış yazarlarımızın, gerek 1923 Devrimi’nin, gerekse Tanrı’nın ve insanın birliğini sevgi potasında eriten Anadolu Müslümanlığı ve tasavvuf anlayışının, her türlü yobazlığı reddettiği üzerine yazıları ile doludur.
İlhan Selçuk, yaşama gözlerini yumduktan sonra isteği üzerine; Tanrı’yı bilen, Hazreti Muhammet’i peygamber sayan, Hazreti Ali’yi seven Anadolu ermişi Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin türbesinin yamacındaki bir tepede toprağa verilmiştir.
Cumhuriyet gazetesi ve çalışanları; Aydınlanmanın, bilimin ve aklın yanındadır. Dini siyaset ve ticaret amacıyla kullanan sömürücülerin karşısındadır. Laikliğin hem demokrasinin birincil koşulu, hem de vicdan özgürlüğünün güvencesi olduğuna inanır. Cumhuriyet gazetesi aynı zamanda, evrensel gazetecilik ilkelerinin ötesinde, kendi dünya görüşü ve değerleri açısından da, halkın kutsal bildiği simgeler dahil hiç kimseye, hiçbir düşünce ya da inanca saygısızlık yapmamayı bugüne değin özenle savunmuştur. Bundan sonra da savunmaya devam edeceğine inanıyorum. Haber görseli
Cumhuriyet gazetesine 1978 yılında terör olaylarını izlemek üzere polis-adliye muhabiri olarak başladım. Türkiye’yi sarsan birçok terör olayına ve soruşturmasına bizzat tanıklık ettim. Tehditler aldım, ölümle burun buruna geldim. Bu arada, kalbimle birlikte gazetem gömütlüğe döndü. Vurulan, parçalanan, öldürülen, yakılan; öğretmenim Muammer Aksoy’u, gazetecilikten ustam Uğur Mumcu’yu, Kemalist toplumculuğunun izcisi olduğum Ahmet Taner Kışlalı’yı, sevgili şair ağabeyim Behçet Aysan’ı, karikatürist kardeşim Asaf Koçak’ı, değerli büyüğüm Muzaffer İlhan Erdost’un kardeşi İlhan Erdost’u hiç unutmadık; ben ve gazetem Cumhuriyet. Andık, sorduk, soruşturduk, cinayetlerinin peşini bırakmadık. Anladık, bildik, gördük, dersler çıkardık.
Dolayısıyla; her büyük terör eyleminin ardında kirli tezgâhlar yattığını çalışmaları, kitapları ve yazıları ile kanıtlamaya çalışmış bir gazeteci olarak, gazetemiz Cumhuriyet’in çeşitli bahanelerle hedef haline getirilmesinin ya da gösterilmesinin ve adeta kuşatılmasının, boğazlanmak istenmesinin perde gerisinde mutlaka kötü niyetler olduğu kanısındayım.
Okurlarımdan, yazılarıma bir süre ara vermek için de izin istiyorum..”