Alman Federal Meclisi'nde Nisan ayında kabul edilen "Kendi Kaderini Tayin Yasası" 1 Kasım tarihinde yürürlüğe girdi. Almanya'da artık 18 yaşından büyük herkes resmi kayıtlardaki adını ve cinsiyetini değiştirebilecek ya da cinsiyet beyanını boş bırakabilecek. Değişikliğin gerçekleşmesi için başvurudan sonra üç ay bekleme zorunluluğu bulunuyor ancak daha önce yürürlükte olan psikiyatrik değerlendirme ve mahkeme kararı şartı kaldırıldı. Böylece transseksüel, interseks ve nonbinary bireylerin resmi kayıtlarda isim ve cinsiyetlerini değiştirmeleri kolaylaştı.
14 yaşından büyük olan ancak henüz reşit olmayan bireyler, ebeveynlerinin onayıyla yasal yollara başvurarak söz konusu yasal değişiklikten yararlanabilecek. Yaşı daha küçük çocuklar adına ebeveynler karar verebilecek ancak çocuğun işlem sırasında hazır bulunması ve değişikliğe onay vermesi gerekecek.
Söz konusu yasa, erişilebilir ve daha az müdahaleci olması bakımından öne çıkıyor. Yasadan faydalanmak için de herhangi bir tıbbi prosedürden geçmek gerekmiyor.
Alman Transseksüel Derneği'nden (BVT) Kalle Hümpfner, söz konusu yasayı memnuniyetle karşıladığını ifade etti. Hümpfner, yeni yasanın süreci çok daha kolay hale getirdiğini vurgulayarak, "Değerlendirme sürecinde insanlar, mahkemeyle çok fazla kişisel verisini paylaşmak zorunda kalıyordu. İnsanların cinsel yönelimleri ya da iç çamaşırı tercihleri hakkında konuşmak zorunda kaldıklarına dair pek çok korkunç rapor var" dedi.
Yeşiller Partili milletvekili Nyke Slawik
Berlin'de şimdiden binden fazla başvuru
LGBTI+ toplumunun yoğun olarak yaşadığı başkent Berlin'de şimdiye kadar yaklaşık 1.200 kişi yasadan yararlanmak için başvuruda bulundu. Diğer büyük şehirlerde de benzer bir ilgi olduğu bildirildi. Yeşiller Partisi adına tasarının yasalaşmasında öne çıkan isimlerden Alman parlamenter ve transseksüel kadın Nyke Slawik, yeni düzenlemeyi uluslararası öneme sahip tarihi bir reform olarak nitelendirdi. DW'ye konuşan Slawik, "Sağ popülist seslerin yeniden yükselmeye başladığı ve ne yazık ki pek çok ülkede queer bireylerin hakları konusunda geriye gidişin yaşandığı bir dönemde bunun bir umut işareti olduğunu düşünüyorum" dedi.
Translara yönelik ayrımcılıkla mücadele eden Transgender Avrupa ve Orta Asya'nın (TGEU) danışmanlarından Richard Köhler bu adımın Almanya'yı Avrupa'da son on yılda yaşanan gelişmelerle yeniden uyumlu hale getirdiğini söyledi. Almanya şu anda Avrupa'da "kendi kaderini tayin etme" konusunda yasal düzenleme yapan 12'inci ülke konumunda. DW'ye konuşan Köhler, "Kabul edelim ki, bu az sayıda insanı kişisel bir şekilde etkileyen bir mesele ve onların tercihlerine saygı duymak kimseye zarar vermez. Hepimizin paylaştığı haysiyet ve özgürlük gibi temel değerleri destekler" dedi. Köhler, Gürcistan ve Rusya da dahil olmak üzere bölgedeki diğer pek çok ülkede yasal ve tıbbi geçişe yasaklar getirildiğini de anımsattı.
Ötekileştirilmiş bir azınlığın hayatını kolaylaştırmak
Transseksüel, interseks ve non-binary bireyler günlük yaşamlarında birçok sorunla karşı karşıya kalıyor. Resmi evraklar ve görünüm arasındaki farklar nedeniyle seyahat ve hatta kredi kartıyla alışveriş sırasında bile sorunlar yaşayabiliyorlar. Söz konusu değişiklikleLGBTI+ bireylerin günlük yaşamlarının kolaylaştırılması hedefleniyor.
Söz konusu yasa, Almanya’da aşırı sağcıların eleştiri hedefinde. Kapsayıcılık ve toplumsal cinsiyet politikaları Almanya'da çok tartışılan konular arasında. Almanya'nın Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlardan (FDP) oluşan hükümeti, 2021'nin sonlarında ilerleme ve modernleşme vaadiyle görevi devraldı ve yasa değişikliğini koalisyon anlaşmasına dahil etti. En büyük muhalefet bloğu olan muhafazakâr Hıristiyan Demokratlar (CDU/CSU) ile aşırı sağcı popülist Almanya için Alternatif (AfD) ise yasaya karşı çıktı.
Kendi kaderini tayin yasası, orijinaline göre bir dizi kısıtlamayla birlikte Nisan 2024'te kabul edilmişti.
Korku ile çerçevelenmiş bir tartışma
Hümpfner, yasanın kabul edilme sürecinde yaşanan tartışmalarda trans bireylerin sürekli olarak potansiyel suçlu olarak gösterilmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi: "Tüm yasama süreci boyunca defalarca bunun marjinalleştirilmiş ve hala çok dezavantajlı bir grubun temel haklarıyla ilgili olduğu unutuldu."
Yapılan değişiklikler arasında, mülk sahiplerine, mahremiyet ve güvenlik söz konusu olduğunda bireylerin cinsiyetlerine göre tesislerine girmelerine izin verip vermeme hakkı tanınması da yer alıyordu. Tartışılan konular arasında trans bireylerin, kadın saunaları ve kadın sığınma evlerini kullanıp kullanamayacakları da vardı. Kadın Sığınma Evleri Birliği (FHK) Alman Tagesspiegel gazetesine yaptığı açıklamada "Üyelerimiz arasında trans kadınların sığınma evlerini kötüye kullandıklarına dair tek bir vaka bile bilmiyoruz" dedi.
Richard Köhler ayrıca tartışmayı yürütme biçiminin halkı kutuplaştırdığını savundu. Bunun sonucunda LGBTI+ bireylere karşı düşmanca tavırlar ve tacizde artış yaşandığını söyledi. Köhler, "Demokrasiye, eşitliğe ve toplumumuzdaki çeşitliliğe karşı tek bir merkezden yönetilen bir saldırı görüyoruz. Bu, kasıtlı, planlı ve büyük ölçüde finanse ediliyor” dedi.
Kadınların korkuları araçsallaştırılıyor
Alman Kadınlar Konseyi (DF) Başkanı ve kendisi de bir toplumsal cinsiyet araştırmacısı olan Beate von Miquel, DW'ye yaptığı açıklamada, konunun siyasi olarak araçsallaştırıldığını ve aşırı sağcı gruplar tarafından bir kültür savaşının parçası haline getirildiğini söyledi: "Bu konunun çok bölücü bir mesele haline gelmesi, kadın hareketi açısından da gerçekten acı verici. Bu şekilde bölünmemize izin vermemeliyiz."
60 kadın derneği ve grubunun yer aldığı çatı örgütüne başlık eden Von Miquel de trans topluluğuyla kadın örgütlerinin birbirlerine karşı kullanılmaması gerektiği konusunda uyardı. Miquel, "Kadın ya da kadınlar kategorisinin ortadan kalkacağı ve konunun artık kadınlarla ilgili olmayacağı endişesi var, Biz, Alman Kadınlar Konseyi olarak kalacağız. Ancak cinsiyeti ve kadın olmayı yaşayabilmek için daha fazla özgürlük ve bireysellik şart. Yani tek bir varyantı yok" dedi.